21 Mayıs 2012 Pazartesi

SEN GİDERKEN..

       Aslında hiç aklımda yoktu bunu yazmak ama hafta sonu konuştuklarımız anlattıklarımız bana hatırlattı bunu da yazmamınn gerekliliğini. İş bulup benim yanımdan ayrılışında sana bile anlatmadığım şeyleri anlatıyorum şu an. Erkeklik gururuma yediremeyip hiç anlatmadığım şeyleri. Yazmaya başlarken bile yüzümde garip bir gülümsemeyle doluyor yine gözlerim. Hayatımın en kara gecesiydi çünkü. Sensiz geçecek olan bilinmez süre ve sensiz ev..

       Tüm akşam kavga ettik çünkü ikimizde sinirimizi, sıkıntımızı, derdimizi dışarı vurup zayıf görünmek istemiyorduk. Başka sebeplerle hırçınlaştık. Aramızda hiç konusu olmayan bir sebebi büyüttük. Çünkü birbirimizden başka hırçınlaşacak kimsemiz yoktu. Evet sinirlenme sebebi yine bizdik ama ayrılmanın verdiği acıyı birbirimize itiraf edemedik tüm akşam.

       Yemek yerken sana söylediklerim o kadar manasızdı ki. Aslına şu an düşündüğümde belki de canını yakmak istemiştim ben de senin. Çünkü gidişinle sen benimkini çok fena yakmıştın..

       Sipsi yi bile sana verdim çünkü ona bakarkenki mutluluğunu görecektim bende kalsaydı.. İlki öldüğünde yaşadığın üzüntüyü yada.

       Öyle bir hal aldın ki sanki evin her köşesine sinmiştin. Silemedim izini hiçbir şekilde. Her köşede parçan vardı sanki. Issız adamdaki tırkılı sahne gibi oldum bir süre..

       Yemeği mi yedik yemek mi bizi bilemeden yürüdük eve sen içinden ağlarken ben içimden küfrediyordum herşeye. Kendime, sana, hayata, beni bekleyen yalnızlığa...

       Ama kavganın üstüne artistlik yapıp da anahtarını al bana bir daha lazım olmaz deyip anahtarı verişini unutamam.. Tabi ben ne yaptım bunun üzerine? Aldığım gibi anahtarı yeşillik alana fırlatıverdim ve sana onu arattırdım gece gece bulamasan da :)

       Sen bindin arabaya ben kapıdan girdim. Ama ilk kez o kapıdan girerken birşeyim eksikti. Kolum, ayağım, gözüm, ağzım, kalbim... Birşeyler eksikti. Sinirle girdim eve. Evdeki sessizlik ilk kez ürküttü beni. Çünkü yalnızdım artık.

       2 dakika sonra kapı çaldı. Gelen sendin. Geleceğini biliyordum aslında öyle gitmezdin çünkü eminim. Gel konuşucaz diyip çektin beni eve bir hışımla. Konuştuk. Bana su damacanası fırlattın ben de sen misin fırlatan diye üstüne gelince ha bir de kapıyı tekmeleyince aklın yine başına geldi. :)  Barıştık.

       Sanırım korku senin aklını yerine getiren yegane unsur. Yeni yeni anlıyorum bunu. Olayı böyle anlatınca çok şiddetli değil yada çok komik gelebilir. Ama hiç de komik olmuyorum ben o anlarda.

       Sonra aşağı indim seni yolcu etmeye. Her gidişinde olduğu gibi el sallarken yüzüm gülse de bunun tek sebebi ikimiz de üzgünken en azından arkanda beni bırakırken üzüldüğümü düşünme isteyişimden, buna daha da üzülme isteyişimden.

       Biliyordum ağlamak istiyordun ama sen de bunu bana göstermek istemiyordun benim gibi belki de. Gülümsemek istiyordun. Araba çıkarken garajdan sipsiye el sallattırıyordun bana. Yüzünde zoraki gülümseme, gözün dolu bir şekilde..

       Ve gittin.. Herşey bitti.. O eve girdiğim anda rüyada gibi hissettim, inanmak istemedim o an yalnızlığıma. İtiraf etmek gerekirse ilk kez erkek olduğumu unuttum o anda. İlk kez rahatlamak için belki de ağladım. Saatlerce aklıma her geldiğinde tekrardan lanet ettim yalnızlığıma.

       Şimdi neden her planımı erkene alıyorum anlıyor musun. Senle olan her plan için 1 gün bile 1 gündür. Neden ayrı, neden yalnız yaşayalım ki beraber her anını paylaşmak varken o anı...

       Sadece düşündüğüm tek şey askere gitmek.. Nasıl ayrı kalırız? Üstelik nasıl uzak kalırız ? En zoru da nasıl vedalaşırız ? Bu güne kadar senin önünde tek bir kere bile ağlamamış ben, bunu tekrar nasıl başarırım bilmiyorum..


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder