TATİL PLANI
Senli zamanımın kıymetini anladım gidişim yaklaştıkça.. Mümkün olmadığını bilsem de her anımı seninle paylaşmak geliyor içimdem.. Uyuyalım sen ol, uyanalım yine sen. Canım sıkkın olsun sen ol, mutluyken yine sen. Yüzün gelsin gözümün önüne ihtiyacım olan her an.
5 yıldır yapamadığımız bir şeyi yapma planı aldık ilk kez bu yıl. Tatile gidiyoruz. Yeri ayarladık zamanı da. Çünkü ilk kez ikimizde yorulduk hayatın içindeki koşuşturmadan. Hiç görmediğin bir yere götürmek istedim seni. Bir yeni yer daha keşfedelim diye. Anılarımıza bir tane daha hikaye ekleyelim diye.
Bunca zamandır aklımıza tatile gitmek gelmedi çünkü deniz ayağımızın dibindeydi, istediğimiz an görüşürdük. Şimdi öyle mi. Santrale bağlanan ve sıra alınan eski telefonlu yıllardaki gibi sabah arıyoruz birbirimizi ne zaman müsait olursak konuşabiliyoruz :) İşte bu mahrumiyete bir de hayatın yorgunluğu eklenince tatil kaçınılmaz oluyor.
Şimdi 2 3 günlüğüne de olsa seninle gezerken yeni şeyler görüp, bize yeni şeyler katmak çok güzel olacak. Hele ki 1 ay sonra tam 156 gün görüşemeyecek bir çift için çok kıymetli bir armağan bu tatil.
Uyandığım an denizin kokusu olacak,martıların sesi, belki denize nazır uzanan güneşin görüntüsü olacak biliyorum.. Aslında umurumda mı sanıyorsun. Uyandığımda sevgili sevgilimin kokusu olacak, onun sesi ve onun yüzü..
Tatil böyle yaşanır:))
30 Haziran 2012 Cumartesi
21 Haziran 2012 Perşembe
ALDATMAK..
Bir süredir yazamadım sana sevgili sevgilim. İşlerin yoğunluğundan kafamı bile kaldıramadım ki sen de biliyorsun.
Ama dünkü olay beni çok etkiledi. Derinden hem de çok derinden. Olay aldatılmak.Arkadaşım kız arkadaşını aldatıyordu. O veya bu şekli yok bunun ve bir erkek olarak ben bile tahammül edemezken başına gelen bir kadın nasıl kaldırır bunu bilemiyorum.
Çok aşağılayıcı bir durum bu hale gelmek bir kadın için. Aldatıldım diyebilmek, yada aldatıldığının bilinmesi. Açıklanamayacak bir durum kendine bile.
Aşk bitebilir, sevgi,saygı da öyle. Ama eğer ki senelerin emeği varsa biterken de o saygıyı koruyarak bitirilmesi gerekliliğini düşünüyorum. Gözünün içine bakabilecek yüzünün olması gerekli bitti derken, elveda derken. Aldatarak bu saygıyı çöpe atmış oluyor insanoğlu.
Hemcinslerimin aç iç güdüleri sebep aslında bu sona. Biten sevgiyi ancak yenisi gelince bırakacak kadar aciz çünkü.. Boşta kalmak, yalnız kalmak bir çoğu için olmayacak bir şey çünkü.
O anlattıkça beni,seni,bizi düşündüm aslında ve yaptığım her yorumda da kendimi anlattım aslında. 5 yılda aklımın ucuna bile bir kere dahi gelmedi başkasına sana hissettiklerimin binde birini hissetmek ya da sana baktığım gözü farklı bir kişiye yöneltmek. Çünkü yapamam ki, birincisi sana böyle bir hakareti yapamam ve ikincisi yaptığım anda kendime olan saygımı yitiririm. Kavga etmedik mi?? Deliler gibi hem de. Küsmedik mi?? Günlerce hem de. İçimiz içimizi yedi ama hep bir adım atmamak için. Bu haldeyken her gün mümkün olmaz ki bu. Senin olmadığın bir ortamda kızlar varsa hemen lafı sana getiriyorum bir şekilde istemsiz belki de kimse yanlış bir şey anlamasın diye. Nasıl olsa artık adını taşıyorum üzerimde. Etiket gibi benimle bu işte.
Nasıl bir erkeğim ben de bilemedim. Bir gün bile başka bir pilavı kaşıklamak istemedim. Çünkü benim seninle yediğim en güzel pilav seninle aynı kaşığı paylaşarak yediğim pilavdı. Hep de böyle olacak eminim ki.
Belki aptallık olarak düşünülür, belki taktir edilir bilemem. Umurum da da değil zaten kimin ne düşündüğü Ama ben hayatta benim için verebileceğim değerin en en en yükseğine layık olan sana bundan azını verirsem, hele bide aldatma gibi bir hareketle o değeri hiç edersem vicdan azabıyla yaşayamam. Belli etmesem bile seni her ağlattığımda içimde yanan birşey var benim. Sert durmaya çalışsam da öyle.
Ve o kadar şanslıyım ki gözümün bir dakika bile arkamda kalmayacağı, bir sevgilim var. İşte o yüzden doğru insan diyorum senin için her defasında her yerde herkese.. İşte o yüzden benim eşim,işim,aşım her şeyim olabilecek bir tek sen varsın.. İşte o yüzden mutluyum ve hep de mutlu olacağımdan eminim. Yeter ki hayatta ol ve hayatımda ol..
Bir süredir yazamadım sana sevgili sevgilim. İşlerin yoğunluğundan kafamı bile kaldıramadım ki sen de biliyorsun.
Ama dünkü olay beni çok etkiledi. Derinden hem de çok derinden. Olay aldatılmak.Arkadaşım kız arkadaşını aldatıyordu. O veya bu şekli yok bunun ve bir erkek olarak ben bile tahammül edemezken başına gelen bir kadın nasıl kaldırır bunu bilemiyorum.
Çok aşağılayıcı bir durum bu hale gelmek bir kadın için. Aldatıldım diyebilmek, yada aldatıldığının bilinmesi. Açıklanamayacak bir durum kendine bile.
Aşk bitebilir, sevgi,saygı da öyle. Ama eğer ki senelerin emeği varsa biterken de o saygıyı koruyarak bitirilmesi gerekliliğini düşünüyorum. Gözünün içine bakabilecek yüzünün olması gerekli bitti derken, elveda derken. Aldatarak bu saygıyı çöpe atmış oluyor insanoğlu.
Hemcinslerimin aç iç güdüleri sebep aslında bu sona. Biten sevgiyi ancak yenisi gelince bırakacak kadar aciz çünkü.. Boşta kalmak, yalnız kalmak bir çoğu için olmayacak bir şey çünkü.
O anlattıkça beni,seni,bizi düşündüm aslında ve yaptığım her yorumda da kendimi anlattım aslında. 5 yılda aklımın ucuna bile bir kere dahi gelmedi başkasına sana hissettiklerimin binde birini hissetmek ya da sana baktığım gözü farklı bir kişiye yöneltmek. Çünkü yapamam ki, birincisi sana böyle bir hakareti yapamam ve ikincisi yaptığım anda kendime olan saygımı yitiririm. Kavga etmedik mi?? Deliler gibi hem de. Küsmedik mi?? Günlerce hem de. İçimiz içimizi yedi ama hep bir adım atmamak için. Bu haldeyken her gün mümkün olmaz ki bu. Senin olmadığın bir ortamda kızlar varsa hemen lafı sana getiriyorum bir şekilde istemsiz belki de kimse yanlış bir şey anlamasın diye. Nasıl olsa artık adını taşıyorum üzerimde. Etiket gibi benimle bu işte.
Nasıl bir erkeğim ben de bilemedim. Bir gün bile başka bir pilavı kaşıklamak istemedim. Çünkü benim seninle yediğim en güzel pilav seninle aynı kaşığı paylaşarak yediğim pilavdı. Hep de böyle olacak eminim ki.
Belki aptallık olarak düşünülür, belki taktir edilir bilemem. Umurum da da değil zaten kimin ne düşündüğü Ama ben hayatta benim için verebileceğim değerin en en en yükseğine layık olan sana bundan azını verirsem, hele bide aldatma gibi bir hareketle o değeri hiç edersem vicdan azabıyla yaşayamam. Belli etmesem bile seni her ağlattığımda içimde yanan birşey var benim. Sert durmaya çalışsam da öyle.
Ve o kadar şanslıyım ki gözümün bir dakika bile arkamda kalmayacağı, bir sevgilim var. İşte o yüzden doğru insan diyorum senin için her defasında her yerde herkese.. İşte o yüzden benim eşim,işim,aşım her şeyim olabilecek bir tek sen varsın.. İşte o yüzden mutluyum ve hep de mutlu olacağımdan eminim. Yeter ki hayatta ol ve hayatımda ol..
15 Haziran 2012 Cuma
Sabah oturdum bilgisayar başına bir dakika durdum bekledim. Aklıma hiç birşey gelmedi durdum, pes ettim.
Az önce sana mesaj yazarken birden bu geldi aklıma.. Buzlu Kahve. Sıradan değil mi? Basit birşey, yazmaya değmez gibi bir şey.
Öyle değil ama bize ait olduğunu düşündüm o an o kahvenin. Karıştıracak birşey olmadığı zaman kavanoz kullanıldığı, ikimiz olduğumuz zamanlar da içtiğimiz, serinleme amacımız o bizim. Kimin kahvesi daha bol köpüklü olduysa onun kıymetli olduğu bir şey o.. Senin icadın. Sevginin içimizi serinlettiği birşey o. Sıradan bir kahve değil..
Dün akam canım istedi. Tüm her şey var evde; süt de,kahve de, şeker de, buz da.. Ama yapaamadım, elim gitmedi işte, canım istemedi sonra. Sensiz bir anlamı yoktu çünkü 5 dakika sonra hatırlamayacaktım bile. Ama senin izini taşıyan hiç bir şey öyle değil ki.. Bak belki senin için bile önemi olmayan bu şey benim için derin manalı..
Benim brownim gibi :) Nasıl oluyor bilmiyorum, nasıl beceriyorum ama yediğim en güzel browniyi yapıyorum sense eğer amacım. Gülerek yapıyorum çünkü, mutlu bir halde, şarkılar eşliğinde. Her malzeme için özeniyorum tam ayarında olsun, ne fazla ne eksik olmasın diye. Fırında tam ayarında pişsin diye fırının başında 30 dakika beklediğimi biliyorum. Sosu için kendim eritiğim çikolatalar kaynarken az elime sıçrayıp yakmadı canımı itiraf ediyorum. Ama olsun senin içndi o. Sana sürprizdi, mutlu ol diye yaptığım ufacık şeydi.. Ama o browni de bize ait işte senin buzlu kahven gibi.. Birimizden biri eksikken tadları yok,ekşiler, acılar.. Ama bir aradaysak neşemizden etkileniyorlar tatlanıyorlar anlamlandıkları gibi..
İyi ki biz varız, iyi ki brownimiz ve buzlu kahvemiz var.. Ağzımızın tadı hiç kaçmasın sevgili sevgilim.
11 Haziran 2012 Pazartesi
SENSİZLİK SENDROMU..
O kadar zor geçiyor ki tüm hafta ikimiz için de. İş,güç, sinir, stres.. Her ikimiz de def gibi gerilip geziyoruz her hafta içi, kırıp döküyoruz birbirimizi belki istemsiz, belki stres atmak için. Ama biz biziz yine kırılıp dökülsek de birşey değişmiyor bizden, eksilen bir şey olmuyor.
Upuzun bir haftanın ardından tek doz sakinleştirici gibisin. Görüyorum bitiyor herşey, kafam boşalıyor, reset atıyorum sıkıntılarıma.
Bu hafta özellikle o kadar kavga ettik ve o kadar kırdık incittik birbirimizi ama otobüsten inip yüzünü gördüğümde yine aldı beni o anlamsız gülümseme. Sonra çektim kendimi çünkü kırılmıştım,kızgın değildim. İçim gitti aslında bir de ayakların kayıyordu çünkü ayakkabıdan :) Tutmamak için elini zor tuttum kendimi ama dayandım. Sonra oturduk bir yere hala soğuktum. İçim çekiyordu seninle konuşmayı gözüne bakmayı ama başka şeylerle ilgilendim soğuk soğuk durdum sana yine de. Tek istediğim özürdü çünkü yaptığına karşılık. Hatanın farkındaydın, ihmal ettiğinin de, ayıp ettiğini de.. Ben de ağır konuştuğumun.. Bitti birden eridi buzları yine kalbimizin.
Seni görmeseydim belki hala daha devam edebilirdi soğukluğumuz ama gözlerindeki sıcaklık yetiyor tüm buzlarımı eritmeye benim.
Çok keyif alıyorum seninle geçen her anımdan. Nedenini bilmiyorum ama özellikle Ada'daki zamanlarımızdan. Belki bana ilk anlarımızı hatırlatıyor, belki de bizim 5 yılımızı. Her adımında bir yaşanmışlık var çünkü. İzmir öyle değil artık. Bizim evimiz varken öyle değildi o bizimdi, ikimize ait bir çatıydı sanki.
Pazar günü uyandığımda kalktım gittim hemen biletimi aldım sana hiç söylemeden, hatta geç geliyorum diyip seni gıcık ederek:) Çünkü ihtiyacım vardı sana, yüzüne, sesine, kokuna.. Bilmem dikkat ettin mi hiç ama her ayrılışımızda öperken seni bir nefes alıyorum kokundan idare etsin diye beni sensizlik anlarında bir süre daha.
İşte bu yüzden haftanın sadece seni görebildiğim günlerini seviyorum. Pazarları mesela, bazende cumartesileri görüşürüyorsak eğer. Yoksa pazartesi cuma farksız artık benim için. Tüm haftam sendromlu geçiyor, pazartesi sendromu gibi yaşadığım Sevgili Sevgilimsizlik Sendromu..
Ve son olarak şu an düşünüyorum ; bu zamana kadar hep sen bendeki eksikleri söyledin, değişmeye çalıştım. Belki becerdim, belki beceremedim. Ama ilk kez ben söyledim biriktirdiklerimi ve artık bana kalırsa ikimiz de birbirimize daha anlayışlı oluruz, sevgimizin kıymetini biliriz. Muhakkak yine kavga ederiz, ağlarız belki ama sonunda unuttururuz birbirimize olanları. Yine bir tek sevgimizi hatırlarız, kıymetimizi, değerimizi. Buna inanıyorum. Hele güneş ikimiz için aynı odaya doğmaya başladığı an daha çok parlar ısıtır ikimizi..
O kadar zor geçiyor ki tüm hafta ikimiz için de. İş,güç, sinir, stres.. Her ikimiz de def gibi gerilip geziyoruz her hafta içi, kırıp döküyoruz birbirimizi belki istemsiz, belki stres atmak için. Ama biz biziz yine kırılıp dökülsek de birşey değişmiyor bizden, eksilen bir şey olmuyor.
Upuzun bir haftanın ardından tek doz sakinleştirici gibisin. Görüyorum bitiyor herşey, kafam boşalıyor, reset atıyorum sıkıntılarıma.
Bu hafta özellikle o kadar kavga ettik ve o kadar kırdık incittik birbirimizi ama otobüsten inip yüzünü gördüğümde yine aldı beni o anlamsız gülümseme. Sonra çektim kendimi çünkü kırılmıştım,kızgın değildim. İçim gitti aslında bir de ayakların kayıyordu çünkü ayakkabıdan :) Tutmamak için elini zor tuttum kendimi ama dayandım. Sonra oturduk bir yere hala soğuktum. İçim çekiyordu seninle konuşmayı gözüne bakmayı ama başka şeylerle ilgilendim soğuk soğuk durdum sana yine de. Tek istediğim özürdü çünkü yaptığına karşılık. Hatanın farkındaydın, ihmal ettiğinin de, ayıp ettiğini de.. Ben de ağır konuştuğumun.. Bitti birden eridi buzları yine kalbimizin.
Seni görmeseydim belki hala daha devam edebilirdi soğukluğumuz ama gözlerindeki sıcaklık yetiyor tüm buzlarımı eritmeye benim.
Çok keyif alıyorum seninle geçen her anımdan. Nedenini bilmiyorum ama özellikle Ada'daki zamanlarımızdan. Belki bana ilk anlarımızı hatırlatıyor, belki de bizim 5 yılımızı. Her adımında bir yaşanmışlık var çünkü. İzmir öyle değil artık. Bizim evimiz varken öyle değildi o bizimdi, ikimize ait bir çatıydı sanki.
Pazar günü uyandığımda kalktım gittim hemen biletimi aldım sana hiç söylemeden, hatta geç geliyorum diyip seni gıcık ederek:) Çünkü ihtiyacım vardı sana, yüzüne, sesine, kokuna.. Bilmem dikkat ettin mi hiç ama her ayrılışımızda öperken seni bir nefes alıyorum kokundan idare etsin diye beni sensizlik anlarında bir süre daha.
İşte bu yüzden haftanın sadece seni görebildiğim günlerini seviyorum. Pazarları mesela, bazende cumartesileri görüşürüyorsak eğer. Yoksa pazartesi cuma farksız artık benim için. Tüm haftam sendromlu geçiyor, pazartesi sendromu gibi yaşadığım Sevgili Sevgilimsizlik Sendromu..
Ve son olarak şu an düşünüyorum ; bu zamana kadar hep sen bendeki eksikleri söyledin, değişmeye çalıştım. Belki becerdim, belki beceremedim. Ama ilk kez ben söyledim biriktirdiklerimi ve artık bana kalırsa ikimiz de birbirimize daha anlayışlı oluruz, sevgimizin kıymetini biliriz. Muhakkak yine kavga ederiz, ağlarız belki ama sonunda unuttururuz birbirimize olanları. Yine bir tek sevgimizi hatırlarız, kıymetimizi, değerimizi. Buna inanıyorum. Hele güneş ikimiz için aynı odaya doğmaya başladığı an daha çok parlar ısıtır ikimizi..
7 Haziran 2012 Perşembe
KIRIP DÖKMEK YERİNE...
Bu güne kadar sana yaptığım her şeyi aslında senin için yapmadım ben. Senin mutluluğunla mutlu olan ben; kendim için yaptım tüm her şeyi.. Tüm sürprizlerimi,uğraşlarımı,yırtık dondan çıkan hediyelerimi ve daha birçoklarını.. Bir tek yüzündeki mutlu ifadeyi görmek için çabaladım bunca zamandır çünkü belki küçük şeylerle mutlu olabiliyorsun ama bir çok zaman da bir o kadar mutsuzsun çeşitli nedenlerle. Anlayabiliyorum çünkü ben de öyleyim. Ama dediğim gibi işte benim mutluluğumun kaynağı da senin yüzündeki gülümseme. Yüzünü görmediğim anlarda sesindeki mutlu tını.
Gel gelelim son zamanlarda ne sende mutluluktan eser ne de bende seni mutlu etme isteği kaldı. Bugüne kadar senden hiç bir karşılık beklemedim yaptığım şeyler karşısında ama şu gün olduğu kadar da hakkımın yenmesini de beklemedim.
Yine canının sıkkın olduğu bir zamana denk geldi. Sana bu yazdıklarımı okutacaktım. Düşündüm ki canı sıkkın, en azından yazdıklarımın birazını okur, bir nebze olsa mutlu olur ama nerede...''Şu an bunun zamanı değil farkındaysan'' cevabını gerçekten hiç beklememiştim.. Belki fazla tepki vermiştim sonrasında, belki gereksizdi ama ben de en azından onu okursun da mutlu edebilirim seni diye düşündüm elimden birşey gelmediğinden sadece bunu yapabilirdim..
Eski ben olsa şu ana kadar tüm yazdıklarımı siler çöpe atar yıkar geçerdim biliyorum. Artık ben eski ben değilim farkındayım yenilendim değiştim. Bunun yanında sen de değiştin.
Nedenini bilmiyorum fakat artık yaptığım hiç bir şey seni mutlu edemez oldu. Belki de benim yarattığım bir canavar haline geldin. Sürprizlerle sımarttığım biri sürekli sürekli daha fazla istiyordu belki bilemiyorum. Ya da içindeki durum yüzünden hiçbir şeyden mutlu olmuyordun..
Gereğinden fazla ince düşünen biriyim belki de o yüzden kırılıp alınıyorum böyle şeylere ama. Senin yaptığın hareket karşısında kendimi düşünüyorum ne yapardım diye. Ben tüm sıkıntımı derdimi bırakıp mutlu olmayı bilirdim herhalde. Şu an bunun zamanı değil demezdim en azından. Karşımdaki benim için didinirken kırıp dökmezdim onun isteğini.
Bu kadar zamandır ben senden hiç böyle bir şey beklemedim. Sana da söylediğim gibi hala daha sen her gittiğinde evin muhtelif yerlerinde yazmış olabileceğin küçük notları arıyorum her defasında elim boş kalacağını bildiğim halde.
Bu birkaç günde çok düşündüm ben. Kabul bu güne kadar beklemeden yaptım her şeyi fakat karşılığında sen ne yaptın?? Hiç benim için bir sürpriz yapmak için uğraştın mı?? Bana seni anlatan bir şey verdin mi diye. Yakın zamanda aklıma gelen hiç bir şey yok. Sadece kavga ediyoruz ikimiz adına yaptığımız başka hiçbir şey yok. Çünkü mutlu olmayı bilmiyorsun yada istemiyorsun. İçindeki mutsuzluktan keyif aldığını düşünüyorum artık.
Bir gün önce dışarı çıktığını bana söylemeyi unutan sen, bir gün sonra dışarı çıktığımı söylemeyi unuttuğumda olay çıkarmaya çalışıyorsun yine. Bugüne kadar sana karışmadım çünkü sen ne biliyorsan ne yapıyorsan o doğrudur dedim ama artık diyemiyorum çünkü tutarlı davranamıyorsun maalesef..
Zaman geliyor benimle ilgilenemedin diye üzülüyorsun biliyorum ama bunu bana söylediğinde hiç öyle birşey yok diyorum çoğu zaman üzülme bir de bunun için zaten kendini üzüyorsun diye düşünerek ama bazen öyle bir şey oluyor işte. Sadece kavga edip nereye gideceğini söyleyerek olmuyor ilişki. Bazen benim de gönlümün okşanmasına ihtiyacım oluyor. Bunu aksatma lütfen biraz da olsa. Hatta bir kez olsun sürpriz yapıp şaşırt beni, o şekilde mutlu olayım, senin mutluluğunla olduğum gibi
Sorun yaşadığım eşim değil sorunu görmezden geldiğimiz, sorun çözdüğümüz, eğlendiğimiz, sevindiğimiz günler geçirelim seninle. Her noktada kavga yaratmaya çalışan. Problemlerle,mutsuzluklarla, huzursuzluklarla mutlu olmaya çalışma...
Biraz bunları düşün başka bir şey istemiyorum senden. Belki o zaman her şey ilk günlerimize döner..
Bu güne kadar sana yaptığım her şeyi aslında senin için yapmadım ben. Senin mutluluğunla mutlu olan ben; kendim için yaptım tüm her şeyi.. Tüm sürprizlerimi,uğraşlarımı,yırtık dondan çıkan hediyelerimi ve daha birçoklarını.. Bir tek yüzündeki mutlu ifadeyi görmek için çabaladım bunca zamandır çünkü belki küçük şeylerle mutlu olabiliyorsun ama bir çok zaman da bir o kadar mutsuzsun çeşitli nedenlerle. Anlayabiliyorum çünkü ben de öyleyim. Ama dediğim gibi işte benim mutluluğumun kaynağı da senin yüzündeki gülümseme. Yüzünü görmediğim anlarda sesindeki mutlu tını.
Gel gelelim son zamanlarda ne sende mutluluktan eser ne de bende seni mutlu etme isteği kaldı. Bugüne kadar senden hiç bir karşılık beklemedim yaptığım şeyler karşısında ama şu gün olduğu kadar da hakkımın yenmesini de beklemedim.
Yine canının sıkkın olduğu bir zamana denk geldi. Sana bu yazdıklarımı okutacaktım. Düşündüm ki canı sıkkın, en azından yazdıklarımın birazını okur, bir nebze olsa mutlu olur ama nerede...''Şu an bunun zamanı değil farkındaysan'' cevabını gerçekten hiç beklememiştim.. Belki fazla tepki vermiştim sonrasında, belki gereksizdi ama ben de en azından onu okursun da mutlu edebilirim seni diye düşündüm elimden birşey gelmediğinden sadece bunu yapabilirdim..
Eski ben olsa şu ana kadar tüm yazdıklarımı siler çöpe atar yıkar geçerdim biliyorum. Artık ben eski ben değilim farkındayım yenilendim değiştim. Bunun yanında sen de değiştin.
Nedenini bilmiyorum fakat artık yaptığım hiç bir şey seni mutlu edemez oldu. Belki de benim yarattığım bir canavar haline geldin. Sürprizlerle sımarttığım biri sürekli sürekli daha fazla istiyordu belki bilemiyorum. Ya da içindeki durum yüzünden hiçbir şeyden mutlu olmuyordun..
Gereğinden fazla ince düşünen biriyim belki de o yüzden kırılıp alınıyorum böyle şeylere ama. Senin yaptığın hareket karşısında kendimi düşünüyorum ne yapardım diye. Ben tüm sıkıntımı derdimi bırakıp mutlu olmayı bilirdim herhalde. Şu an bunun zamanı değil demezdim en azından. Karşımdaki benim için didinirken kırıp dökmezdim onun isteğini.
Bu kadar zamandır ben senden hiç böyle bir şey beklemedim. Sana da söylediğim gibi hala daha sen her gittiğinde evin muhtelif yerlerinde yazmış olabileceğin küçük notları arıyorum her defasında elim boş kalacağını bildiğim halde.
Bu birkaç günde çok düşündüm ben. Kabul bu güne kadar beklemeden yaptım her şeyi fakat karşılığında sen ne yaptın?? Hiç benim için bir sürpriz yapmak için uğraştın mı?? Bana seni anlatan bir şey verdin mi diye. Yakın zamanda aklıma gelen hiç bir şey yok. Sadece kavga ediyoruz ikimiz adına yaptığımız başka hiçbir şey yok. Çünkü mutlu olmayı bilmiyorsun yada istemiyorsun. İçindeki mutsuzluktan keyif aldığını düşünüyorum artık.
Bir gün önce dışarı çıktığını bana söylemeyi unutan sen, bir gün sonra dışarı çıktığımı söylemeyi unuttuğumda olay çıkarmaya çalışıyorsun yine. Bugüne kadar sana karışmadım çünkü sen ne biliyorsan ne yapıyorsan o doğrudur dedim ama artık diyemiyorum çünkü tutarlı davranamıyorsun maalesef..
Zaman geliyor benimle ilgilenemedin diye üzülüyorsun biliyorum ama bunu bana söylediğinde hiç öyle birşey yok diyorum çoğu zaman üzülme bir de bunun için zaten kendini üzüyorsun diye düşünerek ama bazen öyle bir şey oluyor işte. Sadece kavga edip nereye gideceğini söyleyerek olmuyor ilişki. Bazen benim de gönlümün okşanmasına ihtiyacım oluyor. Bunu aksatma lütfen biraz da olsa. Hatta bir kez olsun sürpriz yapıp şaşırt beni, o şekilde mutlu olayım, senin mutluluğunla olduğum gibi
Sorun yaşadığım eşim değil sorunu görmezden geldiğimiz, sorun çözdüğümüz, eğlendiğimiz, sevindiğimiz günler geçirelim seninle. Her noktada kavga yaratmaya çalışan. Problemlerle,mutsuzluklarla, huzursuzluklarla mutlu olmaya çalışma...
Biraz bunları düşün başka bir şey istemiyorum senden. Belki o zaman her şey ilk günlerimize döner..
4 Haziran 2012 Pazartesi
EN YAKIN ARKADAŞIMIN ARTIK EV ARKADAŞIM OLMASINI İSTİYORUM..
Haksızlık etmek istemem hiç bir şekilde ama sanırım beş yıllık süre içinde senin ağzından benim için çıkan en anlamlı cümleydi bu. İlk okuduğumda hiç bir anlam veremedim '' ne diyor bu geri zekalı sevgilim '' dedim ama sonradan anladım altındaki manayı.
''En yakın arkadaşımın artık ev arkadaşım olmasını istiyorum..'' diyordun. Tam da giderken yanımdan. Bir evlilik teklifiyse kabul ediyorum şimdiden söyleyeyim. :) Tereyağı gibi eridim çünkü bu cümle karşısında.
Hafta içinde yine kavga ettik, didiştik, birbirimizi yedik ama kapıdan girdiğin o anda işte bu dedim. Evimin ''altın topu'' geldi. Hoşgeldin öpücüğüyle beraber benim olan seni tekrar hatırladım. O kokun çünkü bana kendim dahil birçok şeyi unutturan..
O kadar özlüyoruz ki birbirimizi ufacık 24 saate koca koca anılar koyalım istiyoruz. Beraber paylaştığımız yeni 24 saatler gelene kadar bizi diri tutacak bir şeyler yaşayalım istiyoruz. Yaşayalım ki hafta içi özlediğimizde önce onları hatırlayalım, hatırlayalım ki kavga etmeyelim. Kavga etmemiz çok normal aslında çünkü belki ikimizde birbirimizi suçluyoruz ayrı kaldığımız zamanlar için. Gidişindeki kavgamız gibi..
Gelir gelmez çıktık dışarı yemek yemeye. Belki dikkat ettin bilmiyorum ama sürekli gözünün içine baktım çünkü anlattığın kötü şeylerde bile gözünde mutluluğu görüyordum, yada bana öyle geliyordu. Emin olmak için bir daha bakıyordum. Evet öyleydi mutluydun bence..
Gece haftanın yorgunluğuna dayanamadım ve uykuya yenildin. Senin horlamalarınla farkettim bunu. İyi geceler dedim ve öpüp kokunu içime çekerek uğurladım seni uykuya. Ama sen farketmedin bile. Normalde balık gibi uzatırdın dudaklarını çünkü iyi geceler diyemeyerek uykusuzluktan. :)
Sabah uyandım yanımda sen. Benim için çok kıymetli vakitler bunlar işte. Her gün hayalini kuruyorum sabah her uyanışımda yanımda seni göreceğim günlerin. Uyandık, çıktık akşama kadar gezdik gezdik ve akşam oldu. Sindrellla kül kedisine yine dönüştü her hafta olduğu gibi. Ama artık üzülmüyorum eskisi kadar çünkü bir sonraki hafta tekrar Sindrella'mla beraber olacağım.
Yolda evlilik zamanı, aileler vs vs gibi şeyerden konuşurken birden o mesaj geldi.. '' En yakın arkadaşımın artık ev arkadaşım olmasını istiyorum''.. İlk etapta anlamadım. Ayrı eve çıkmak istiyorsun yakın bi arkadaşınla diye düşündüm. Sonradan jeton düşünce gevşedi gönlümün yağları. İlk kez böylesi bir cümleyle karşılaşmıştım. Belki de ''Seni seviyorum'' demenin '' Artık Evlenelim'' diyordu cümlenin özetinde ama hiç bir zaman böyle güzel anlatabileceğini düşünmemiştim. Çünkü en başından beri etkili cümleler kuran seni duygulandıran bendim ve bu cümlelerden etkilenen ve ağlayan sendin. Bu ilkti.. İlk kez bir cümlen yüzünden çiseliyordu kirpiğime mutluluk yağmuru..
Şimdi ne mi yapmayı düşünüyorum. Evlilik teklifi ederken acaba ilk günkü gibi '' Ölene dek benim nazımı çekmeye hazır mısın '' mı desem yoksa '' En yakın arkadaşın sana ev arkadaşı olmayı teklif ediyor'' mu desem bilemiyorum. Beki de başka birşey bulurum o zamana kadar.. Kim bilir??
Haksızlık etmek istemem hiç bir şekilde ama sanırım beş yıllık süre içinde senin ağzından benim için çıkan en anlamlı cümleydi bu. İlk okuduğumda hiç bir anlam veremedim '' ne diyor bu geri zekalı sevgilim '' dedim ama sonradan anladım altındaki manayı.
''En yakın arkadaşımın artık ev arkadaşım olmasını istiyorum..'' diyordun. Tam da giderken yanımdan. Bir evlilik teklifiyse kabul ediyorum şimdiden söyleyeyim. :) Tereyağı gibi eridim çünkü bu cümle karşısında.
Hafta içinde yine kavga ettik, didiştik, birbirimizi yedik ama kapıdan girdiğin o anda işte bu dedim. Evimin ''altın topu'' geldi. Hoşgeldin öpücüğüyle beraber benim olan seni tekrar hatırladım. O kokun çünkü bana kendim dahil birçok şeyi unutturan..
O kadar özlüyoruz ki birbirimizi ufacık 24 saate koca koca anılar koyalım istiyoruz. Beraber paylaştığımız yeni 24 saatler gelene kadar bizi diri tutacak bir şeyler yaşayalım istiyoruz. Yaşayalım ki hafta içi özlediğimizde önce onları hatırlayalım, hatırlayalım ki kavga etmeyelim. Kavga etmemiz çok normal aslında çünkü belki ikimizde birbirimizi suçluyoruz ayrı kaldığımız zamanlar için. Gidişindeki kavgamız gibi..
Gelir gelmez çıktık dışarı yemek yemeye. Belki dikkat ettin bilmiyorum ama sürekli gözünün içine baktım çünkü anlattığın kötü şeylerde bile gözünde mutluluğu görüyordum, yada bana öyle geliyordu. Emin olmak için bir daha bakıyordum. Evet öyleydi mutluydun bence..
Gece haftanın yorgunluğuna dayanamadım ve uykuya yenildin. Senin horlamalarınla farkettim bunu. İyi geceler dedim ve öpüp kokunu içime çekerek uğurladım seni uykuya. Ama sen farketmedin bile. Normalde balık gibi uzatırdın dudaklarını çünkü iyi geceler diyemeyerek uykusuzluktan. :)
Sabah uyandım yanımda sen. Benim için çok kıymetli vakitler bunlar işte. Her gün hayalini kuruyorum sabah her uyanışımda yanımda seni göreceğim günlerin. Uyandık, çıktık akşama kadar gezdik gezdik ve akşam oldu. Sindrellla kül kedisine yine dönüştü her hafta olduğu gibi. Ama artık üzülmüyorum eskisi kadar çünkü bir sonraki hafta tekrar Sindrella'mla beraber olacağım.
Yolda evlilik zamanı, aileler vs vs gibi şeyerden konuşurken birden o mesaj geldi.. '' En yakın arkadaşımın artık ev arkadaşım olmasını istiyorum''.. İlk etapta anlamadım. Ayrı eve çıkmak istiyorsun yakın bi arkadaşınla diye düşündüm. Sonradan jeton düşünce gevşedi gönlümün yağları. İlk kez böylesi bir cümleyle karşılaşmıştım. Belki de ''Seni seviyorum'' demenin '' Artık Evlenelim'' diyordu cümlenin özetinde ama hiç bir zaman böyle güzel anlatabileceğini düşünmemiştim. Çünkü en başından beri etkili cümleler kuran seni duygulandıran bendim ve bu cümlelerden etkilenen ve ağlayan sendin. Bu ilkti.. İlk kez bir cümlen yüzünden çiseliyordu kirpiğime mutluluk yağmuru..
Şimdi ne mi yapmayı düşünüyorum. Evlilik teklifi ederken acaba ilk günkü gibi '' Ölene dek benim nazımı çekmeye hazır mısın '' mı desem yoksa '' En yakın arkadaşın sana ev arkadaşı olmayı teklif ediyor'' mu desem bilemiyorum. Beki de başka birşey bulurum o zamana kadar.. Kim bilir??
1 Haziran 2012 Cuma
RUH İKİZİM - RUH ÖKÜZÜM
Ruh ikizim de sensin, ruh öküzüm de.. Az önce twitter da okudum bunu. Ruh öküzüme söylemek istediklerim yazıyordu. Karar verdim ben de ruh ikizime ve ruh öküzüme bir şeyler demeliyim. Demeliyim ki öğrensin içimi. Aslında desem de demesem de fark etmeyecek çünkü sen bunu belki de 6 ay sonra okuyabileceksin. Sana evlenme teklifi etmeden önce. :) Tabii o günü görürsek.
Konuya gelecek olursak. Ruh öküzüme söylemek istediklerim;
1. Bazen o kadar anlayışsız oluyorsun ki çekilmez bir hal alıyorsun. İşim var diye telefonu kapattığımdaki davranışından bahsediyorum.
2. Sürekli hakkımı yiyorsun. İşin stresli ve yoğun, benim kadar rahat bir yer değil diye gündüz aramıyorum genelde ki arasam da açamıyorsun telefonu. Önemli bir konu için aradım seni ve açmadın. Akşam eve geldiğinde beni hiç aramıyorsun diye bir olay yaratma çaban oldu ve sana resimlerle kanıtladım aradığımı. Ama benim sevgili sevgilim durur mu pes eder mi hiç !! Bu kez de ama ben seni bu kadar aradım sen beni bu kadar aradın diye üstüme gelmeye başladı.
3. Akşamları seni seviyorum demiyorsun artık bana. Ben çalışırken en büyük kavgalarımızın sebebiydi uyumadan önce seni seviyorum dememek. Belki içimden gelen bir şey belki o zamanki korkularım sebebiyle ; hala daha eğer '' seni seviyorum'' diyeceksem uykudan uyanıp yazıyorum yazıma bile dikkat edip kelimelerin anlam ve önemine saygı duyarak.. Ama işe girdiğin vakitten sonra senden gelen en güzel sevgi mesajı : aebu acuotn şeklinde oldu. Şaşı bak şaşır gibi olan bu mesaja anlam veremedin şu an bunu okurken biliyorum ama harfleri birer kaydırırsan klavyeye göre seni seviyorum çıkıyor. Sen işe girdikten sonra puzzle çözmeyi bıraktım zaten. Zekamı çalıştırıyorum senin mesajlarınla :)
4. Beş yıl oldu bir kere çocuklaşmadın yanımda. Hep ağırbaşlı biri oldun zaten öyle de ol ama sadece dışardaki insanlara karşı. Öteki türlü bacaklarını kırmam gerekebilir. Ha hakkını yemeyeyim 1 kere çocuklaştık sanırım o da birbirimizi palyaço kılığına sokarkendi. Hiç kahkaha atmıyorsun yada neşeli biri değilsin. Hep oturaklı ,ağır, lafını bilen. Ama bir kere benim yanımda boş konuş. Gerçi konu matematik işlemleri olunca oldukça boş konuşuyorsun ama olsun :) Benle alakası yok bu durumun biliyorum huyun bu. İlk tanışmamızdaki '' ÇEKO'' cevabınla beraber kafanı çevirişinle anlamam gerekliydi odun olduğunu ama bilemedim.:)
5. Gerginken avına kilitlenen köpek balığı gibi oluyorsun. Birine kızıyorsun, birşeye sinirleniyorsun yada. Aman Allah'ım!!!! Yaklaşmamak lazım yanına. Zaten uzaktayım ama o da yetmiyor ki. Telefon denen lanet icat hep kadınlardan yana. Günlük , saatlik dırdırını oradan dinliyorum keyifle!! :) Haa tatmin edici değil mi cevaplarım. İşte o zaman yandım. Değmeyin sevgili sevgilimin keyfine. Kozların hepsi onda, istediği yerden vurabilir ölümcül darbesini :)
Daha çooooook şey sayabilirim biliyorsun değil mi?? Ama bu kadar yeter nasıl olsa bunu okuduğunda ''ama ......'', ''ama .....'' diye kendini haklı çıkarmaya çalışıp, çenenle beni yorup bezdireceğin için fazla da zorlamıyorum. Bak çözdüm işte seni.
Şimdi geleyim ruh ikizime söylemek istediklerime.
1. Yek pare gibiyiz artık seninle. Utanmak, sıkılmak, çekinmek söz konusu bile değil. İstediğimi anlatıyorum, istediğimi yapıyorum, istediğimde de pırtlıyorum :) Arada geğiriyorum bile düşün yani. Senin yanında kendim oluyorum hiç kimsenin yanında olmadığım kadar. Olmak istediğim kadar çocuğum senin yanında her ne kadar el şakalarını sevmesen de. Bir de özgürüm, hürüm senleyken. Hayat duruyor çünkü. O an saatler seni sen geçiyor ve günlerden de sen.. Bu kadar güzel anlatabileceğimi düşünmemiştim aslında seni bu yazıya başlarken.
2. İlk kez birini bu kadar sevdim ben. Çocuktum senden önce, büyüdüm, oldum. Gerçekten senle öğrendim hayatı yaşamayı. Sen de bende. Çok sordun çok söyledim. Senden öncem yok benim. Kimseyi sevmemişim senden önce çocukluk hırsları belki, belki de başka bir şey bilemiyorum. Ama senden sonra unuttum hepsini..
Bu adaletsiz oldu biraz 2 maddede tümünü saydım sanırım. İlave edebilirim aklıma gelince. Özetle ruhumun ikiziysen de öküzüysen de ikisi de olmadan ruhumun bir anlamı kalmaz bu saatten sonra..
Ruh ikizim de sensin, ruh öküzüm de.. Az önce twitter da okudum bunu. Ruh öküzüme söylemek istediklerim yazıyordu. Karar verdim ben de ruh ikizime ve ruh öküzüme bir şeyler demeliyim. Demeliyim ki öğrensin içimi. Aslında desem de demesem de fark etmeyecek çünkü sen bunu belki de 6 ay sonra okuyabileceksin. Sana evlenme teklifi etmeden önce. :) Tabii o günü görürsek.
Konuya gelecek olursak. Ruh öküzüme söylemek istediklerim;
1. Bazen o kadar anlayışsız oluyorsun ki çekilmez bir hal alıyorsun. İşim var diye telefonu kapattığımdaki davranışından bahsediyorum.
2. Sürekli hakkımı yiyorsun. İşin stresli ve yoğun, benim kadar rahat bir yer değil diye gündüz aramıyorum genelde ki arasam da açamıyorsun telefonu. Önemli bir konu için aradım seni ve açmadın. Akşam eve geldiğinde beni hiç aramıyorsun diye bir olay yaratma çaban oldu ve sana resimlerle kanıtladım aradığımı. Ama benim sevgili sevgilim durur mu pes eder mi hiç !! Bu kez de ama ben seni bu kadar aradım sen beni bu kadar aradın diye üstüme gelmeye başladı.
3. Akşamları seni seviyorum demiyorsun artık bana. Ben çalışırken en büyük kavgalarımızın sebebiydi uyumadan önce seni seviyorum dememek. Belki içimden gelen bir şey belki o zamanki korkularım sebebiyle ; hala daha eğer '' seni seviyorum'' diyeceksem uykudan uyanıp yazıyorum yazıma bile dikkat edip kelimelerin anlam ve önemine saygı duyarak.. Ama işe girdiğin vakitten sonra senden gelen en güzel sevgi mesajı : aebu acuotn şeklinde oldu. Şaşı bak şaşır gibi olan bu mesaja anlam veremedin şu an bunu okurken biliyorum ama harfleri birer kaydırırsan klavyeye göre seni seviyorum çıkıyor. Sen işe girdikten sonra puzzle çözmeyi bıraktım zaten. Zekamı çalıştırıyorum senin mesajlarınla :)
4. Beş yıl oldu bir kere çocuklaşmadın yanımda. Hep ağırbaşlı biri oldun zaten öyle de ol ama sadece dışardaki insanlara karşı. Öteki türlü bacaklarını kırmam gerekebilir. Ha hakkını yemeyeyim 1 kere çocuklaştık sanırım o da birbirimizi palyaço kılığına sokarkendi. Hiç kahkaha atmıyorsun yada neşeli biri değilsin. Hep oturaklı ,ağır, lafını bilen. Ama bir kere benim yanımda boş konuş. Gerçi konu matematik işlemleri olunca oldukça boş konuşuyorsun ama olsun :) Benle alakası yok bu durumun biliyorum huyun bu. İlk tanışmamızdaki '' ÇEKO'' cevabınla beraber kafanı çevirişinle anlamam gerekliydi odun olduğunu ama bilemedim.:)
5. Gerginken avına kilitlenen köpek balığı gibi oluyorsun. Birine kızıyorsun, birşeye sinirleniyorsun yada. Aman Allah'ım!!!! Yaklaşmamak lazım yanına. Zaten uzaktayım ama o da yetmiyor ki. Telefon denen lanet icat hep kadınlardan yana. Günlük , saatlik dırdırını oradan dinliyorum keyifle!! :) Haa tatmin edici değil mi cevaplarım. İşte o zaman yandım. Değmeyin sevgili sevgilimin keyfine. Kozların hepsi onda, istediği yerden vurabilir ölümcül darbesini :)
Daha çooooook şey sayabilirim biliyorsun değil mi?? Ama bu kadar yeter nasıl olsa bunu okuduğunda ''ama ......'', ''ama .....'' diye kendini haklı çıkarmaya çalışıp, çenenle beni yorup bezdireceğin için fazla da zorlamıyorum. Bak çözdüm işte seni.
Şimdi geleyim ruh ikizime söylemek istediklerime.
1. Yek pare gibiyiz artık seninle. Utanmak, sıkılmak, çekinmek söz konusu bile değil. İstediğimi anlatıyorum, istediğimi yapıyorum, istediğimde de pırtlıyorum :) Arada geğiriyorum bile düşün yani. Senin yanında kendim oluyorum hiç kimsenin yanında olmadığım kadar. Olmak istediğim kadar çocuğum senin yanında her ne kadar el şakalarını sevmesen de. Bir de özgürüm, hürüm senleyken. Hayat duruyor çünkü. O an saatler seni sen geçiyor ve günlerden de sen.. Bu kadar güzel anlatabileceğimi düşünmemiştim aslında seni bu yazıya başlarken.
2. İlk kez birini bu kadar sevdim ben. Çocuktum senden önce, büyüdüm, oldum. Gerçekten senle öğrendim hayatı yaşamayı. Sen de bende. Çok sordun çok söyledim. Senden öncem yok benim. Kimseyi sevmemişim senden önce çocukluk hırsları belki, belki de başka bir şey bilemiyorum. Ama senden sonra unuttum hepsini..
Bu adaletsiz oldu biraz 2 maddede tümünü saydım sanırım. İlave edebilirim aklıma gelince. Özetle ruhumun ikiziysen de öküzüysen de ikisi de olmadan ruhumun bir anlamı kalmaz bu saatten sonra..
28 Mayıs 2012 Pazartesi
BİR YAZI ÇARPAR BAZEN YÜZÜNE..
Bir yazı okudum az önce. Tesadüfen bulduğum ama aklımın bir köşesine yazdığım bir yazıydı.
Özet geçmek gerekirse ilk etapta eşinden boşanmayı isteyen bir adamın ağzından yazılan yazı evli bir erkek, eşi ve sevgilisi arasındaki vahim bir olayı anlatmış.
Adam eşinden boşanmak istediğini söyler çünkü başkasına aşık olmuştur ve mutlu değildir. Bunu duyan eş sinirlenir öfkelenir ama sonradan iki şartla kabul edeceğini söyler. Birincisi bunu 1 ay boyunca çocuklarına söylemeyecekler ve ikincisi de bu süre boyunca her sabah yatak odasından kapıya kadar adam kadını kucağında götürecekti. Adam kabul eder. Yeter ki boşansın.. Adamın sevgilisi de mutlu sona ulaşacağı için bu aptalca isteği kabul eder ve bir ay başlar.
Adam eşini her kucağına aldığında farklı şeyler hatırlar. Evlendikleri ilk günü, verdiği sözleri, eşinin kokusunu, eşinin saçındaki beyaz telleri ve hissettiği güveni. Adam vazgeçer boşanmaktan çünkü aslında eşini sevdiğini ama birbirlerini ihmal etmekten bu gerçeği göz ardı ettiklerini farkeder. Sevgiliye açıklar bunu ve koşarak eşinin yanına gider elinde bir demet çiçekle. Ama eşinin cansız bedeniyle karşılaşır eve gidince.
İşin aslı adamın bildiği gibi değildir aslında. Kadın kanser hastasıdır ve bununla üzülecek olan oğlunun bir de babasını ''eşini terkeden biri'' olarak hatırlamaması için eşini oğlunu ve hatta belki de kendini oyalamıştır.
Bana kalırsa belki de cezaların en büyüğünü veriyor eşine ömrü boyunca vicdan azabı yaşatarak ona. Her zaman o son bir ayda belki de yaşayamadıklarını hatırlayacak. Oğluna baktığında ne kadar kötü bir babaya ve ne kadar iyi bir anneye sahip olduğu gerçeği vurulacak yüzüne.
İlk kez belki de senden yada benden bahsetmedim sevgili sevgili. Üçüncü kişiden de bahsetmedim. Ama ihmal diyordu yazıda. Günlük koşturmaca yüzünden çoğu zaman yaptığımız şey bu. O yüzden dokundu belki bu yazı bilemiyorum.
Ya da kaybetme korkusu yüzünden cız etti içim. Senin olmadığın bir güne nasıl uyanılır hayal bile etmem.. Uzakta ol çok uzakta; hiç gelme yada gelmeyeyim ama sen orada ol. Aklım seninle nasılsa doluyor. Şu an olduğun gibi dokunulmaz bir biçimde orada dur..
Ömrüm boyunca...
Not: Merak edenlere yazının orjinal halini de ekliyorum.
http://www.bizimkocaeli.com/yasam-eki/59029-evliler-de-okusun-bekarlar-da.html
Bir yazı okudum az önce. Tesadüfen bulduğum ama aklımın bir köşesine yazdığım bir yazıydı.
Özet geçmek gerekirse ilk etapta eşinden boşanmayı isteyen bir adamın ağzından yazılan yazı evli bir erkek, eşi ve sevgilisi arasındaki vahim bir olayı anlatmış.
Adam eşinden boşanmak istediğini söyler çünkü başkasına aşık olmuştur ve mutlu değildir. Bunu duyan eş sinirlenir öfkelenir ama sonradan iki şartla kabul edeceğini söyler. Birincisi bunu 1 ay boyunca çocuklarına söylemeyecekler ve ikincisi de bu süre boyunca her sabah yatak odasından kapıya kadar adam kadını kucağında götürecekti. Adam kabul eder. Yeter ki boşansın.. Adamın sevgilisi de mutlu sona ulaşacağı için bu aptalca isteği kabul eder ve bir ay başlar.
Adam eşini her kucağına aldığında farklı şeyler hatırlar. Evlendikleri ilk günü, verdiği sözleri, eşinin kokusunu, eşinin saçındaki beyaz telleri ve hissettiği güveni. Adam vazgeçer boşanmaktan çünkü aslında eşini sevdiğini ama birbirlerini ihmal etmekten bu gerçeği göz ardı ettiklerini farkeder. Sevgiliye açıklar bunu ve koşarak eşinin yanına gider elinde bir demet çiçekle. Ama eşinin cansız bedeniyle karşılaşır eve gidince.
İşin aslı adamın bildiği gibi değildir aslında. Kadın kanser hastasıdır ve bununla üzülecek olan oğlunun bir de babasını ''eşini terkeden biri'' olarak hatırlamaması için eşini oğlunu ve hatta belki de kendini oyalamıştır.
Bana kalırsa belki de cezaların en büyüğünü veriyor eşine ömrü boyunca vicdan azabı yaşatarak ona. Her zaman o son bir ayda belki de yaşayamadıklarını hatırlayacak. Oğluna baktığında ne kadar kötü bir babaya ve ne kadar iyi bir anneye sahip olduğu gerçeği vurulacak yüzüne.
İlk kez belki de senden yada benden bahsetmedim sevgili sevgili. Üçüncü kişiden de bahsetmedim. Ama ihmal diyordu yazıda. Günlük koşturmaca yüzünden çoğu zaman yaptığımız şey bu. O yüzden dokundu belki bu yazı bilemiyorum.
Ya da kaybetme korkusu yüzünden cız etti içim. Senin olmadığın bir güne nasıl uyanılır hayal bile etmem.. Uzakta ol çok uzakta; hiç gelme yada gelmeyeyim ama sen orada ol. Aklım seninle nasılsa doluyor. Şu an olduğun gibi dokunulmaz bir biçimde orada dur..
Ömrüm boyunca...
Not: Merak edenlere yazının orjinal halini de ekliyorum.
http://www.bizimkocaeli.com/yasam-eki/59029-evliler-de-okusun-bekarlar-da.html
24 Mayıs 2012 Perşembe
24
Altı üstü 24 işte değil mi?? Yaş olabilir, saat olabilir, fiyat olabilir, olabilir de olabilir işte. Ama öyle değil. Öyle olmuyor bazen. O iki rakam ne manalar taşıyor olabilir. Bende olduğu gibi.
2008 Şubatında başladı benim asıl hikayem. Soğuk bir kış günüydü diye başlamıyorum hikayeye. Çünkü sıradan değildi karşıma çıkışın. Tesadüf, şans, kaderin oyunu belki de. Facebooktan yıllardır görüşmediğim kuzenime mesaj atıyorum gayri ihtiyari. Beni hatırladın mı mesajıyla başlıyor tüm herşey. Birden hiç görüşmediğim kuzenimle konuşmaya başlıyoruz. Yakın zamandaki arkadaşımın doğum gününe davet ediyorum onu. Sen daha ortada bile yoksun ama. Doğum günü akşamı geliyor. Tek gelmekten çekindiği için de yanında sen varsın. Şubatın 2 si. Gelip sap sap oturuyorsun ne sohbete katılıyor ne de tek bir kelime. Ne okuduğunu soruyorum kısa ve net bir cevap alıyorum sonra tekrar sessizlik. O gün ne konuştuk ne kadar konuştuk hatırlamıyorum bile.
Ne tesadüf ki 3 gün sonra da senin doğum günün vardı ve biz davet edildik. Sen tarafından olmasa da edildik işte. Çok keyifli zamanlardı ama o zamanlar. Hayatımın en eğlenceli günleriydi. Doğum günün sonrası eve geldiğim zamanı hatırlıyorum. Gecenin bir vakti internete girmiştim seninle sohbet edebilmek için tekrardan biraz daha. Sonra tekrar tekrar buluşmalar, görüşmeler..
İlk kez o zaman kendimi birinin yanında bu kadar ben hissettim. Kendimi ilk kez bu kadar rahat ifade edebilmiştim.. 14 şubatı bile ''arkadaş'' ımla kutluyorum. Bu arada tabi her yanına gidiş gelişte Arkadaşım bana bu kız bence senden hoşlanıyor diye beni dolduruyor ve ben sana artık arkadaş gözüyle bakmamaya başlıyorum.
14 şubat akşamı konuştuklarımızı halen daha hatırlıyorum. Kafam hiç de güzel değildi sözlerimin şu an arkasındayım ama belli etmemek için kafam güzeldi diye yırtıyorum itiraf ediyorum :) Keşke dedim.. Keşke yanımda olsaydın, İzmir' de olsaydın herşey kolay olurdu. Çünkü zora gelip seni kaybetmek istememiştim o zaman bile. Ertesi gün en kaçamak günümdü benim. Belki de pişmanlığım. Gideceğin günün öncesi konuşabilirdik seninle ki internette konuşurken öyle demiştim. Ama o gece hiç birşey konuşmadım seninle. Sen de benimle. Sadece tek bir resim var o geceden kalan bize. Olsun yanyanaydık beraberdik yine de.
Telefonu mu bile kurnazlıkla almıştın hatırlıyorum. Yıllardır görüşmediğim ve yıllardır arkadaşın olan kuzenim güya sarhoş olmuştu ve ne yapacağını soruyordun. Kürrr. 1. Ben nereden bilebilirim. 2. Sen yıllardır tanıyorsun nasıl bilmezsin :) İşte sen benden hoşlandın ilk. Hala daha itiraf etmesen de.
Sen gittin. Ben de gittim. Sürpriz bu ya arkadaşım İzmir' e geliyordu güya alışveriş yapmaya. Sana söylediğimde de aklıma kurt düşürdün ve birden akşam otururken mesaj geldi aniden kalkıp aldı telefonu. Şaşırdım anlamadım ilk başta. 2. mesajda tam da telefonun yanındayken gelince kaptığım gibi mesajı okudum. Kuzenim ve En yakın arkadaşım beraberlermiş ve arkadaşım da bana söylemek için gelmiş yanıma ama kuzenim olduğu için söz konusu çekinmiş. :)
Onları öğrenince bir bize baktım bir onlara. Ben ne kadar gereksiz şeylerle oyalarken bizi onlar gayet mutluydu. 23 ü gecesi başladım sana itiraflarıma biraz biraz. Senden gelen kilit mesajla da çözüldü sana olan düğümüm. Sen de çok nazlı birisin diyordun mesajda. Başka şekilde de olabilirdi belki bilemiyorum. Daha romantik daha duygusal bir şekilde ya da en azından yüz yüzeyken. Ama mesajda sana cevap olarak '' Ömür boyu benim nazımı çeker misin '' diye sordum.
İşte böyle başladı benim ve senin artık BİZ olduğumuz hikaye. Bunu bugün yazmamın sebebi de bugün yine bir 24 günü olması. Benim tekrar doğumumun ay dönümü olması.
Ha bu arada Kuzenim ve En yakın arkadaşım da şu an nişanlı ve evlilik hazırlığındalar. Hatta hazırlık bitti yaz sonu evleniyorlar.
Darısı bizim başımıza :)
21 Mayıs 2012 Pazartesi
SEN GİDERKEN..
Aslında hiç aklımda yoktu bunu yazmak ama hafta sonu konuştuklarımız anlattıklarımız bana hatırlattı bunu da yazmamınn gerekliliğini. İş bulup benim yanımdan ayrılışında sana bile anlatmadığım şeyleri anlatıyorum şu an. Erkeklik gururuma yediremeyip hiç anlatmadığım şeyleri. Yazmaya başlarken bile yüzümde garip bir gülümsemeyle doluyor yine gözlerim. Hayatımın en kara gecesiydi çünkü. Sensiz geçecek olan bilinmez süre ve sensiz ev..
Tüm akşam kavga ettik çünkü ikimizde sinirimizi, sıkıntımızı, derdimizi dışarı vurup zayıf görünmek istemiyorduk. Başka sebeplerle hırçınlaştık. Aramızda hiç konusu olmayan bir sebebi büyüttük. Çünkü birbirimizden başka hırçınlaşacak kimsemiz yoktu. Evet sinirlenme sebebi yine bizdik ama ayrılmanın verdiği acıyı birbirimize itiraf edemedik tüm akşam.
Yemek yerken sana söylediklerim o kadar manasızdı ki. Aslına şu an düşündüğümde belki de canını yakmak istemiştim ben de senin. Çünkü gidişinle sen benimkini çok fena yakmıştın..
Sipsi yi bile sana verdim çünkü ona bakarkenki mutluluğunu görecektim bende kalsaydı.. İlki öldüğünde yaşadığın üzüntüyü yada.
Öyle bir hal aldın ki sanki evin her köşesine sinmiştin. Silemedim izini hiçbir şekilde. Her köşede parçan vardı sanki. Issız adamdaki tırkılı sahne gibi oldum bir süre..
Yemeği mi yedik yemek mi bizi bilemeden yürüdük eve sen içinden ağlarken ben içimden küfrediyordum herşeye. Kendime, sana, hayata, beni bekleyen yalnızlığa...
Ama kavganın üstüne artistlik yapıp da anahtarını al bana bir daha lazım olmaz deyip anahtarı verişini unutamam.. Tabi ben ne yaptım bunun üzerine? Aldığım gibi anahtarı yeşillik alana fırlatıverdim ve sana onu arattırdım gece gece bulamasan da :)
Sen bindin arabaya ben kapıdan girdim. Ama ilk kez o kapıdan girerken birşeyim eksikti. Kolum, ayağım, gözüm, ağzım, kalbim... Birşeyler eksikti. Sinirle girdim eve. Evdeki sessizlik ilk kez ürküttü beni. Çünkü yalnızdım artık.
2 dakika sonra kapı çaldı. Gelen sendin. Geleceğini biliyordum aslında öyle gitmezdin çünkü eminim. Gel konuşucaz diyip çektin beni eve bir hışımla. Konuştuk. Bana su damacanası fırlattın ben de sen misin fırlatan diye üstüne gelince ha bir de kapıyı tekmeleyince aklın yine başına geldi. :) Barıştık.
Sanırım korku senin aklını yerine getiren yegane unsur. Yeni yeni anlıyorum bunu. Olayı böyle anlatınca çok şiddetli değil yada çok komik gelebilir. Ama hiç de komik olmuyorum ben o anlarda.
Sonra aşağı indim seni yolcu etmeye. Her gidişinde olduğu gibi el sallarken yüzüm gülse de bunun tek sebebi ikimiz de üzgünken en azından arkanda beni bırakırken üzüldüğümü düşünme isteyişimden, buna daha da üzülme isteyişimden.
Biliyordum ağlamak istiyordun ama sen de bunu bana göstermek istemiyordun benim gibi belki de. Gülümsemek istiyordun. Araba çıkarken garajdan sipsiye el sallattırıyordun bana. Yüzünde zoraki gülümseme, gözün dolu bir şekilde..
Ve gittin.. Herşey bitti.. O eve girdiğim anda rüyada gibi hissettim, inanmak istemedim o an yalnızlığıma. İtiraf etmek gerekirse ilk kez erkek olduğumu unuttum o anda. İlk kez rahatlamak için belki de ağladım. Saatlerce aklıma her geldiğinde tekrardan lanet ettim yalnızlığıma.
Şimdi neden her planımı erkene alıyorum anlıyor musun. Senle olan her plan için 1 gün bile 1 gündür. Neden ayrı, neden yalnız yaşayalım ki beraber her anını paylaşmak varken o anı...
Sadece düşündüğüm tek şey askere gitmek.. Nasıl ayrı kalırız? Üstelik nasıl uzak kalırız ? En zoru da nasıl vedalaşırız ? Bu güne kadar senin önünde tek bir kere bile ağlamamış ben, bunu tekrar nasıl başarırım bilmiyorum..
Aslında hiç aklımda yoktu bunu yazmak ama hafta sonu konuştuklarımız anlattıklarımız bana hatırlattı bunu da yazmamınn gerekliliğini. İş bulup benim yanımdan ayrılışında sana bile anlatmadığım şeyleri anlatıyorum şu an. Erkeklik gururuma yediremeyip hiç anlatmadığım şeyleri. Yazmaya başlarken bile yüzümde garip bir gülümsemeyle doluyor yine gözlerim. Hayatımın en kara gecesiydi çünkü. Sensiz geçecek olan bilinmez süre ve sensiz ev..
Tüm akşam kavga ettik çünkü ikimizde sinirimizi, sıkıntımızı, derdimizi dışarı vurup zayıf görünmek istemiyorduk. Başka sebeplerle hırçınlaştık. Aramızda hiç konusu olmayan bir sebebi büyüttük. Çünkü birbirimizden başka hırçınlaşacak kimsemiz yoktu. Evet sinirlenme sebebi yine bizdik ama ayrılmanın verdiği acıyı birbirimize itiraf edemedik tüm akşam.
Yemek yerken sana söylediklerim o kadar manasızdı ki. Aslına şu an düşündüğümde belki de canını yakmak istemiştim ben de senin. Çünkü gidişinle sen benimkini çok fena yakmıştın..
Sipsi yi bile sana verdim çünkü ona bakarkenki mutluluğunu görecektim bende kalsaydı.. İlki öldüğünde yaşadığın üzüntüyü yada.
Öyle bir hal aldın ki sanki evin her köşesine sinmiştin. Silemedim izini hiçbir şekilde. Her köşede parçan vardı sanki. Issız adamdaki tırkılı sahne gibi oldum bir süre..
Yemeği mi yedik yemek mi bizi bilemeden yürüdük eve sen içinden ağlarken ben içimden küfrediyordum herşeye. Kendime, sana, hayata, beni bekleyen yalnızlığa...
Ama kavganın üstüne artistlik yapıp da anahtarını al bana bir daha lazım olmaz deyip anahtarı verişini unutamam.. Tabi ben ne yaptım bunun üzerine? Aldığım gibi anahtarı yeşillik alana fırlatıverdim ve sana onu arattırdım gece gece bulamasan da :)
Sen bindin arabaya ben kapıdan girdim. Ama ilk kez o kapıdan girerken birşeyim eksikti. Kolum, ayağım, gözüm, ağzım, kalbim... Birşeyler eksikti. Sinirle girdim eve. Evdeki sessizlik ilk kez ürküttü beni. Çünkü yalnızdım artık.
2 dakika sonra kapı çaldı. Gelen sendin. Geleceğini biliyordum aslında öyle gitmezdin çünkü eminim. Gel konuşucaz diyip çektin beni eve bir hışımla. Konuştuk. Bana su damacanası fırlattın ben de sen misin fırlatan diye üstüne gelince ha bir de kapıyı tekmeleyince aklın yine başına geldi. :) Barıştık.
Sanırım korku senin aklını yerine getiren yegane unsur. Yeni yeni anlıyorum bunu. Olayı böyle anlatınca çok şiddetli değil yada çok komik gelebilir. Ama hiç de komik olmuyorum ben o anlarda.
Sonra aşağı indim seni yolcu etmeye. Her gidişinde olduğu gibi el sallarken yüzüm gülse de bunun tek sebebi ikimiz de üzgünken en azından arkanda beni bırakırken üzüldüğümü düşünme isteyişimden, buna daha da üzülme isteyişimden.
Biliyordum ağlamak istiyordun ama sen de bunu bana göstermek istemiyordun benim gibi belki de. Gülümsemek istiyordun. Araba çıkarken garajdan sipsiye el sallattırıyordun bana. Yüzünde zoraki gülümseme, gözün dolu bir şekilde..
Ve gittin.. Herşey bitti.. O eve girdiğim anda rüyada gibi hissettim, inanmak istemedim o an yalnızlığıma. İtiraf etmek gerekirse ilk kez erkek olduğumu unuttum o anda. İlk kez rahatlamak için belki de ağladım. Saatlerce aklıma her geldiğinde tekrardan lanet ettim yalnızlığıma.
Şimdi neden her planımı erkene alıyorum anlıyor musun. Senle olan her plan için 1 gün bile 1 gündür. Neden ayrı, neden yalnız yaşayalım ki beraber her anını paylaşmak varken o anı...
Sadece düşündüğüm tek şey askere gitmek.. Nasıl ayrı kalırız? Üstelik nasıl uzak kalırız ? En zoru da nasıl vedalaşırız ? Bu güne kadar senin önünde tek bir kere bile ağlamamış ben, bunu tekrar nasıl başarırım bilmiyorum..
18 Mayıs 2012 Cuma
PLAN YAPIYORUM GELECEĞE DAİR..
Sıkılıyorum YEKlikten. Eve gelip yalnız oturmaktan.. Erken uyuyayım diyorum sıkılmaktansa. Sabah olsun bir an evvel işe gideyim tekrar yorulayım. Yalnızlıktan kendime meşkaler arıyorum. Ses olsun istedim evde senin sesin olmasa da. Muhabbet kuşu aldım mesela. Senin sesin değil o. Dolduramaz sensizliğin sessizliğini biliyorum ama ses sestir işte. Yalnız oturmak istemedim evde. Gittim spora yazıldım mesela. Daha da yorulayım diye. Eve bir de rus hizmetçi almayı düşünüyorum. O da sarışın olur senin gibi ve yemek yapar temizlik yapar senin gibi..:)
Çok severek taşındığım evi bile sevmiyorum artık. Burası sen olmadıktan sonra yabancılaşıyor çünkü. Kimsem yok gibi hissediyorum çünkü kimsem de sensin herkesim de herşeyim de.
Bu yüzden düşünüyordum uzun zamandır ne yapabilirim diye. İlk adımı askerliği öne çekerek yaptım. Hiç yapmadığım şeyleri yapıyorum senin için sevgili sevgili. Geleceğe dair planlar yapıyorum.. İçine seni koyduğum planlar. Hayatıma seni koyduğum gibi. Askerlikten önce ailemle konuşmayı planlıyorum ki gelince işim hazır olabilsin diye. Bir an önce TAM olalım diye. Askerden ocakta döneceğimi düşünsek; 3 ay nişana kadar yetebilecek bir zaman. Nisan ayı nişanlansak, nişanlım olsan artık; Ağustos- Eylül 2013 de de karım olursun.. Planlarım bunlar benim. Daha devamı var planlarımın da onları sonra paylaşırım artık.
Bugün romantik günümdeyim sevgili sevgili. Sana bunu söyledim bugün. Kafayı yedin herhalde dedin. Ama yesem de seninle yedim ben kafayı sevgili sevgili..
Bu planlarımın birazından sana bahsettiğim vakit gözlerinin hemen dolduğunu biliyorum çünkü benim de aynı şekilde. Biliyoruz çünkü birbirimize ne kadar ihtiyacımız olduğunu.
Düşündüm şu an nereden geldi bunlar aklıma da böyle bir plan yaptım diye. İşte sana ilham kaynağım sevgili sevgilim :
Ha bu arada diyete ve spora başladım çünkü smokinim belli biliyorsun.. Görenler üff demeli bana:) 85 kilo olmam lazım düğüne kadar.. Unuttuysan al sana smokinimi de göstereyim.
Birde papyon bundan değil bağlamalı olacak tabiki..:
15 Mayıs 2012 Salı
KADIN DEDİĞİN...
Kadın dediğin kindar olur. Bir hata yaparsın sakız gibi çeker, uzatır, esnetir, büyütür, ağlar, bağırır, küser. Daha da bir çok şey yapar ama aklıma gelmedi şimdi. 5 dakika içinde gelebilir ama çünkü şu an sevgili sevgilim telefonda kendi kendiyle kavga ediyor. Aslında benimle etmeye çalışıyor ama 1 hafta önceki konuyu tekrar açınca, üstüne üstlük konuştuğumuz hallettiğimiz konuyu açınca ben o kavgaya dahil olmak istemedim. O kendi kendine eder sonra sakinleşir.
Kadın dediğin hayat enerjini soğurur. Telefonla ararsın yorgunsundur ama yine de sesini en sevimli şekle sokarsın neşeli bir şekilde konuşmaya başlarsın. Altında bir art niyet olduğunu düşünür neşenin de keyfinin de içine eder ne enerji bırakır ne istek.
Kadın dediğin intikam peşindedir. Bir sefer bir şey yaşatırsın ona. Ona göre haksızsındır. Bunun bedelini sana ödetmek için elinden geleni yapar. Her fırsatta dikte eder kafana bunun karşılığında bende bunu yaparım diye. Yani aslında kadın dediğin karşılıksız hiçbir şey yapmaz. Yemek yapar şefkat bekler, temizlik yapar sevgi bekler, hoşgörü göstermez ama hoşgörü bekler.
Kadın dediğin onsuz her anı burnundan getirir. Senin sosyal hayatın olamaz. Onsuz bir yere gidemez arkadaşlarınla buluşamazsın. Çünkü fırsatın varsa ona ayıracaksın her anını. Çişe gitmeyeceksin gerekirse o anı beraber yaşayabilmek için, altına yapacaksın. O derece. Ezkaza bir şey mi yaptın bir yere mi gittin. O zaman bittin işte. O dakikadan itibaren aldığın nefes bile burnundan gelir.
Arkadaşımın düğününe gideceğim hafta sonu. İşten izin alamayacak biliyorum. Ve gelemeyeceğini bile bile çağırmam yalancı yalakalıklardan hoşlanmam çünkü. Bu sefer de üste çıkacak ya çağırsaymışım gelirmiş işten yarım gün izin alıp. Ama düşünmüyor izin alamadığı için çişe bile çıkamadığını çıktığı vakit azar yediğini :) Hee diyip geçiyorum işte. Ne yapayım ki.
Kadın dediğin işine geldiği gibi konuşur. Aynı olay geçen yıllarda başkasının başına gelir ve ayıplarız, yereriz, eleştiririz. Sonra bizimki tıpatıp aynısını yapar. Ama haklı sebebi vardır mutlaka. Mesela;
Kuzenim daha nişanlı değilken erkek arkadaşı yurt dışına gitti ve kuzenimi çağırmadı. Kuzenim de arada bir resmiyet yokken oğlanın annesine beni çağırmadı bile ki diye serzenişte bulundu. Benim sevgili sevgilim de vay efendim resmiyet yokken çağırmaması normalmiş, kuzenimin bunu istemesi bile abesmiş, hele ki annesine söylemesi yakışmamış, gitmek istemeye hakkı yokmuş diye söylenirken bizim bu malum arkadaş düğünü patlak verdi...:) Ve anneler gününde alışveriş için gelen sevgili sevgilim mecburen annemle sohbet etti. Bu arada düğün konusu açıldı ve benim sevgili sevgilim başkası hakkındaki yorumlarını unutup anneme ''Egemen beni çağırmadı '' diye serzenişte bulundu. Az önce bu çelişkiyi aynen ona anlattığımda ama onlar gezmek için gidiyordu dedi. A benim geri zekalı sevgilim ben dünyayı kurtarmaya mı gidiyorum Afyona. :) Kadında mantık aramamak lazım gerçekten.
Kadın dediğin ömür törpüsüdür. Az önce 50. seferdir '' ama sen bunu bunu yapmadın. Yaptıysan da yanlış zamanda yaptın diye mesaj atıyor. Aklına geldikçe de atacak. Görüldüğü gibi onun gözünde haklı olmam imkansız. Çünkü yapmamışımdır yada yapsam bile yanlış zamanda yapmışımdır. :) Allah ona akıl fikir bana da peygamber sabrı versin. Amin.. :)
Kadın dediğin mutlu olmaz. Eşsiz bir yetenekleri vardır onların. Hiçbir şeyden mutlu olmazlar onu zaten geçtim. Mutsuz olmak için sebep aramaya ihtiyaçları bile yoktur. Hava bulutludur mutsuz olur, gece horlarsın mutsuz olur, evde oturmaktan mutsuz olur, çalışmaktan mutsuz olur, dışarı çıkmaktan mutsuz olur, alışveriş yapar istediği olmaz mutsuz olur, alışveriş yaparken yürümekten yorulur mutsuz olur, mesajına 10 dakika geç cevap atarsın mutsuz olur, daha cevap yazamadan bir daha mesaj atarsın yine mutsuz olur, arkadaşınla oyun oynarsın mesaj atmazsın diye mutsuz olur, mesaj attığında da istediği tarzda mesaj atamadın diye mutsuz olur, işten 1 saat geç çıkarsın mutsuz olur, kendi bir saat geç çıkar zaten mutsuzdur, istediği saatten 10 dakika geç buluşursun mutsuz olur, hazırlanamaz kendi işi bitmez 10 dakika gecikir yine mutsuz olur.
Ama Erkek dediğin; Onunla geçen her dakikanın anlamı olduğunu bilir ve bu bile yeter mutlu olmaya...
Kadın dediğin kindar olur. Bir hata yaparsın sakız gibi çeker, uzatır, esnetir, büyütür, ağlar, bağırır, küser. Daha da bir çok şey yapar ama aklıma gelmedi şimdi. 5 dakika içinde gelebilir ama çünkü şu an sevgili sevgilim telefonda kendi kendiyle kavga ediyor. Aslında benimle etmeye çalışıyor ama 1 hafta önceki konuyu tekrar açınca, üstüne üstlük konuştuğumuz hallettiğimiz konuyu açınca ben o kavgaya dahil olmak istemedim. O kendi kendine eder sonra sakinleşir.
Kadın dediğin hayat enerjini soğurur. Telefonla ararsın yorgunsundur ama yine de sesini en sevimli şekle sokarsın neşeli bir şekilde konuşmaya başlarsın. Altında bir art niyet olduğunu düşünür neşenin de keyfinin de içine eder ne enerji bırakır ne istek.
Kadın dediğin intikam peşindedir. Bir sefer bir şey yaşatırsın ona. Ona göre haksızsındır. Bunun bedelini sana ödetmek için elinden geleni yapar. Her fırsatta dikte eder kafana bunun karşılığında bende bunu yaparım diye. Yani aslında kadın dediğin karşılıksız hiçbir şey yapmaz. Yemek yapar şefkat bekler, temizlik yapar sevgi bekler, hoşgörü göstermez ama hoşgörü bekler.
Kadın dediğin onsuz her anı burnundan getirir. Senin sosyal hayatın olamaz. Onsuz bir yere gidemez arkadaşlarınla buluşamazsın. Çünkü fırsatın varsa ona ayıracaksın her anını. Çişe gitmeyeceksin gerekirse o anı beraber yaşayabilmek için, altına yapacaksın. O derece. Ezkaza bir şey mi yaptın bir yere mi gittin. O zaman bittin işte. O dakikadan itibaren aldığın nefes bile burnundan gelir.
Arkadaşımın düğününe gideceğim hafta sonu. İşten izin alamayacak biliyorum. Ve gelemeyeceğini bile bile çağırmam yalancı yalakalıklardan hoşlanmam çünkü. Bu sefer de üste çıkacak ya çağırsaymışım gelirmiş işten yarım gün izin alıp. Ama düşünmüyor izin alamadığı için çişe bile çıkamadığını çıktığı vakit azar yediğini :) Hee diyip geçiyorum işte. Ne yapayım ki.
Kadın dediğin işine geldiği gibi konuşur. Aynı olay geçen yıllarda başkasının başına gelir ve ayıplarız, yereriz, eleştiririz. Sonra bizimki tıpatıp aynısını yapar. Ama haklı sebebi vardır mutlaka. Mesela;
Kuzenim daha nişanlı değilken erkek arkadaşı yurt dışına gitti ve kuzenimi çağırmadı. Kuzenim de arada bir resmiyet yokken oğlanın annesine beni çağırmadı bile ki diye serzenişte bulundu. Benim sevgili sevgilim de vay efendim resmiyet yokken çağırmaması normalmiş, kuzenimin bunu istemesi bile abesmiş, hele ki annesine söylemesi yakışmamış, gitmek istemeye hakkı yokmuş diye söylenirken bizim bu malum arkadaş düğünü patlak verdi...:) Ve anneler gününde alışveriş için gelen sevgili sevgilim mecburen annemle sohbet etti. Bu arada düğün konusu açıldı ve benim sevgili sevgilim başkası hakkındaki yorumlarını unutup anneme ''Egemen beni çağırmadı '' diye serzenişte bulundu. Az önce bu çelişkiyi aynen ona anlattığımda ama onlar gezmek için gidiyordu dedi. A benim geri zekalı sevgilim ben dünyayı kurtarmaya mı gidiyorum Afyona. :) Kadında mantık aramamak lazım gerçekten.
Kadın dediğin ömür törpüsüdür. Az önce 50. seferdir '' ama sen bunu bunu yapmadın. Yaptıysan da yanlış zamanda yaptın diye mesaj atıyor. Aklına geldikçe de atacak. Görüldüğü gibi onun gözünde haklı olmam imkansız. Çünkü yapmamışımdır yada yapsam bile yanlış zamanda yapmışımdır. :) Allah ona akıl fikir bana da peygamber sabrı versin. Amin.. :)
Kadın dediğin mutlu olmaz. Eşsiz bir yetenekleri vardır onların. Hiçbir şeyden mutlu olmazlar onu zaten geçtim. Mutsuz olmak için sebep aramaya ihtiyaçları bile yoktur. Hava bulutludur mutsuz olur, gece horlarsın mutsuz olur, evde oturmaktan mutsuz olur, çalışmaktan mutsuz olur, dışarı çıkmaktan mutsuz olur, alışveriş yapar istediği olmaz mutsuz olur, alışveriş yaparken yürümekten yorulur mutsuz olur, mesajına 10 dakika geç cevap atarsın mutsuz olur, daha cevap yazamadan bir daha mesaj atarsın yine mutsuz olur, arkadaşınla oyun oynarsın mesaj atmazsın diye mutsuz olur, mesaj attığında da istediği tarzda mesaj atamadın diye mutsuz olur, işten 1 saat geç çıkarsın mutsuz olur, kendi bir saat geç çıkar zaten mutsuzdur, istediği saatten 10 dakika geç buluşursun mutsuz olur, hazırlanamaz kendi işi bitmez 10 dakika gecikir yine mutsuz olur.
Ama Erkek dediğin; Onunla geçen her dakikanın anlamı olduğunu bilir ve bu bile yeter mutlu olmaya...
14 Mayıs 2012 Pazartesi
ANNELER VE SEN.. :)
1. Anneler gününü kutlamadım.. Çünkü..
İlerleyen zamanlara bir şeyler kalsın istedim.. Özel olsun, anlamı olsun.. Hepsini şimdiden tüketmek istemedim. Zaten onca günümüz var kutlayacağımız. Doğum günün, doğum günün, ay dönümü, yıl dönümü, sevililer günü, yılbaşı ve hatta dünya kadınlar günü..
Senin anneler gününü biz olduğumuzda, potansiyel anne olduğunda, evimizde kutlamak istiyorum. Bayramını kutlar gibi buluştuğumuz vakit kutlamayı değil. Sabah uyanınca kahvaltını hazırlayıp 2 kişilik evde masanın yanına koymak isterim hediyeni. Öyle kutlamak isterim anneler gününü. İşte bu yüzden odun ilan ettin beni yine sevgili sevgilim.
2. Annemle sohbetiniz hoşuma gidiyor.. Çünkü..
Annem bana göre gıcık, kıl bir insandır. Klasik erkek annesi işte 2. kadın olmayı sindiremez.
Amaa konu sen olunca akan sular duruyor anlam veremediğim şekilde. Seni sabah kahvesine bile çağıran kadın benim annem. İş bulduğunu duyunca çok sevinen kadın benim annem. Sabah sporundaki tüm arkadaşlarına senden bahseden kadın yine benim annem. Düğüne gidiyorum dediğimde sen de gidiyor musun diye soran kişi bile benim annem..
Beni dün yemeğe götürdüğünde annem 2 sefer aradı ya peş peşe. Birincisinde sarmaları unutup unutmadığımı sordu. İkincisinde de ıslanıyoruz dedim diye şemsiyeni açsana kızı niye ıslatıyorsun diyen bir kişi artık o .
3. Annenle sohbet etmek hoşuma gidiyor.. Çünkü..
Sana ait birinin beni sevdiğini düşünmek hoşuma gidiyor belki de. Sohbet edebilmek rahatça, seni şikayet edebilmek.. Aslında çok istiyorum bir gün annenle baş-başa oturup seni çekiştirmeyi. Kızını ona şikayet etmeyi. Nasihat verecek biri değil çünkü. Yerecek yada eleştirecek.. Gel kadeh tokuşturalım seninle de diyen biri o. 2 yıl oldu tek bir cümle olarak o kaldı belki de benim aklımda.
Dikkat etmezsin sen böyle şeylere gerçi ama annenin anneler gününü kutlarken, Vefanınkini kutlamadım haberin olsun. Sadece merhabayla yetindi..:)
Bunun yanında dün otururken Vefa ve Annen ile '' Ben şimdi gevşek bırakırım ileride sıkacağım zaman sıkarım ipleri '' dedi. Ona da dikkat etmedim değil. İnceden ilk kez mesajı verdi belki de. Belki de daha önceden de veriyordu da ben anlamıyordum. O da olabilir :) Ama annedir yapar. Yapması da normal. Hele ki senin gibi her kavgayı, her tartışmayı anlatan birinin annesi için bu az bile. Başkası olsa verir ayarı eminim..
Ayrıca annenin yanında telefondaki şikayetlerin konusun açılınca benim için ''Telefonu açmama gibi bir şansı mı var'' diyerek karizmamı sıfırladın. Kılıbık oldum çıktım ama sesimi çıkarmadım egonu bir kez olsun şişir diye haberin olsun. İlerde intikamımı alırım :)
1. Anneler gününü kutlamadım.. Çünkü..
İlerleyen zamanlara bir şeyler kalsın istedim.. Özel olsun, anlamı olsun.. Hepsini şimdiden tüketmek istemedim. Zaten onca günümüz var kutlayacağımız. Doğum günün, doğum günün, ay dönümü, yıl dönümü, sevililer günü, yılbaşı ve hatta dünya kadınlar günü..
Senin anneler gününü biz olduğumuzda, potansiyel anne olduğunda, evimizde kutlamak istiyorum. Bayramını kutlar gibi buluştuğumuz vakit kutlamayı değil. Sabah uyanınca kahvaltını hazırlayıp 2 kişilik evde masanın yanına koymak isterim hediyeni. Öyle kutlamak isterim anneler gününü. İşte bu yüzden odun ilan ettin beni yine sevgili sevgilim.
2. Annemle sohbetiniz hoşuma gidiyor.. Çünkü..
Annem bana göre gıcık, kıl bir insandır. Klasik erkek annesi işte 2. kadın olmayı sindiremez.
Amaa konu sen olunca akan sular duruyor anlam veremediğim şekilde. Seni sabah kahvesine bile çağıran kadın benim annem. İş bulduğunu duyunca çok sevinen kadın benim annem. Sabah sporundaki tüm arkadaşlarına senden bahseden kadın yine benim annem. Düğüne gidiyorum dediğimde sen de gidiyor musun diye soran kişi bile benim annem..
Beni dün yemeğe götürdüğünde annem 2 sefer aradı ya peş peşe. Birincisinde sarmaları unutup unutmadığımı sordu. İkincisinde de ıslanıyoruz dedim diye şemsiyeni açsana kızı niye ıslatıyorsun diyen bir kişi artık o .
3. Annenle sohbet etmek hoşuma gidiyor.. Çünkü..
Sana ait birinin beni sevdiğini düşünmek hoşuma gidiyor belki de. Sohbet edebilmek rahatça, seni şikayet edebilmek.. Aslında çok istiyorum bir gün annenle baş-başa oturup seni çekiştirmeyi. Kızını ona şikayet etmeyi. Nasihat verecek biri değil çünkü. Yerecek yada eleştirecek.. Gel kadeh tokuşturalım seninle de diyen biri o. 2 yıl oldu tek bir cümle olarak o kaldı belki de benim aklımda.
Dikkat etmezsin sen böyle şeylere gerçi ama annenin anneler gününü kutlarken, Vefanınkini kutlamadım haberin olsun. Sadece merhabayla yetindi..:)
Bunun yanında dün otururken Vefa ve Annen ile '' Ben şimdi gevşek bırakırım ileride sıkacağım zaman sıkarım ipleri '' dedi. Ona da dikkat etmedim değil. İnceden ilk kez mesajı verdi belki de. Belki de daha önceden de veriyordu da ben anlamıyordum. O da olabilir :) Ama annedir yapar. Yapması da normal. Hele ki senin gibi her kavgayı, her tartışmayı anlatan birinin annesi için bu az bile. Başkası olsa verir ayarı eminim..
Ayrıca annenin yanında telefondaki şikayetlerin konusun açılınca benim için ''Telefonu açmama gibi bir şansı mı var'' diyerek karizmamı sıfırladın. Kılıbık oldum çıktım ama sesimi çıkarmadım egonu bir kez olsun şişir diye haberin olsun. İlerde intikamımı alırım :)
Özetle Anneler Günün Kutlu Olsun Sevgili Sevgilim..
İLK MAAŞ.. İLK YEMEK..
Hayatımın en leziz balığını yedim dün akşam. Sevgili sevgilimin çalışıp kazandığı ilk maaşıyla bana ısmarladığı.
Gündüz daha önce de yazdığım gibi bir alış-veriş seremonisi yaşadık. Pazar günü kalabalığı, ucuzluk, sıcak, çocuk ağlaması.. Hepsi vardı. Bu savaştan galip çıkmanın haklı gururunu yaşıyorum. Bu bir savaş çünkü sevgilimin deneme kabini sırasındaki hal ve tavırlarını gördükten sonra şüpheyle yaklaşıyorum ona artık. Teyzenin suratına kapıyı kapatırken; alışverişe giden nazik, kırılgan bir bayan değil tamamen saldırgan bir kaplan gibi görülüyordun sevgili sevgilim.
Alışveriş sonrasında en mühim yemek davetini gerçekleştirdi bana. Denizin üzerinde gün batımı saatinde balıklarımızı yedik. Hemde 1 ay boyunca çalışıp hakettiği ilk maaşıyla. Bu benim için manen çok önemli bir şey. O para sevgili sevgilimin hakkıydı ve bunu benimle paylaşıyordu. Bu güne kadar ben de o da çok yemek ısmarlamışızdır tabiki ama benim ilk maaşımla aldığım onun için ne kadar önemli ise dün de benim için o kadar önemliydi.
Tamam kazık yemiş olabilirsin. Ama çok teşekkür ediyorum sevgili sevgili..
12 Mayıs 2012 Cumartesi
KARAR VERİLDİ...AĞUSTOS 2012 YOLCULUK BAŞLASIN.
Türkün aklı sıçarken gelir cümlesini doğrulayacak şekilde verdim gelecek kararımı:) Telefonda konuşurken birleşti parçalar ve birden mantıklı hale geldi.
Yalnız kalmaktan o kadar sıkıldım ki bunun için tüm planlarımı önceye alabilirim. O derece yani. 6 ay aynı evde beraber olduktan sonra iş için ayrılınca şehirler (1 saat yol bile olsa arada) sıkıntı başladı. Eve geldiğimde sadece kapıyı açıp yüzünü göreyim diye anahtarım olmasına rağmen zili çalarım:) Eve gelince ilk onun yüzünü görmeliyim çünkü. Hoş geldin demeli bana.
Aslında ilk bakışta kulağa hoş gelebilir bazılarının. Bekar evi, karışan yok, dır dır yok.......
Ama öyle olmuyor işte eve geldiğimdeki o sesle başladı herşey. Eve giriyorum hoş geldin diyen yok. Onu geçtim nefes alan benden başka bir canlı yok kaplumbağalarım Hürrem le Süleyman'ın dışında.
Neyse ilk darbeyi yiyorsun zaten ardından acı gerçekle yüzleşiyorum ''Evde yemek yok'' . O yorgunluğun üzerine bir de mutfağa geçip yemekle cebelleşiyorsun. Bunu da hallettin diyelim yedin içtin şimdi de bulaşık zamanı:) Yok ilk anda yıkamazsan o bulaşıklar bölünerek çoğalıyorlar saat başı. 1 günün sonunda ufak bir dağ halini alıyor. Aslında övünülecek bir durum olabilir bu ''Küçük dağları ben yarattım'' diye..
Hadi bunu da bir şekilde hallettik diyelim. Senin bıraktığın ev 1 hafta sonra tanınmaz hale geldi.. Meğer sen ne çok işe yarıyormuşsun sevgili sevgili:)
Hepsini bir şekilde hallettim ama eve gelince yalnız oturup yalnız televizyon izlemeyi halledemedim işte. Yalnız uyumayı halledemedim sevgili. Cenin şeklinde uyuyuşunu ve poponla hafif hafif beni yataktan atışını özledim çünkü. Tek kişilik yatak bile bana kocaman geldi. Dolduramadım senin eksiğini orda. Başkalarıyla doldurmayı da hiç denemedim. (Zaten deneyemezdim kocaman adın yazıyor.)
Tekrar o anlara geri dönmek isteğim var aslında. Bunun için sanırım biraz fedakarlık yapmak gerek değil mi?
Askere zaten gidecektim. E şantiye de bitiyor. Okul zaten yazın tatil. Daha niye bekleyeyim ki ben. Gideyim geleyim engel kalksın. Sonra nikahın imamını da kıyarız hükümetini de.
Ha bir de şöyle birşey var. Seninle zaman geçirmeyi o kadar özledim ki yazın 1 ay erken de işten ayrılıp senin yanına geleceğim:) 2 yaz önceki gibi yine pikniğe gidip denize de gireriz:)
Seninle çeşitli sebeplerden yapamadığımız, ertelediğimiz, iptal ettiğimiz o kadar çok şey var ki.. Hepsi tam olsun istiyorum. Hayatım tam olsun istiyorum.
Sen ol istiyorum..
Türkün aklı sıçarken gelir cümlesini doğrulayacak şekilde verdim gelecek kararımı:) Telefonda konuşurken birleşti parçalar ve birden mantıklı hale geldi.
Yalnız kalmaktan o kadar sıkıldım ki bunun için tüm planlarımı önceye alabilirim. O derece yani. 6 ay aynı evde beraber olduktan sonra iş için ayrılınca şehirler (1 saat yol bile olsa arada) sıkıntı başladı. Eve geldiğimde sadece kapıyı açıp yüzünü göreyim diye anahtarım olmasına rağmen zili çalarım:) Eve gelince ilk onun yüzünü görmeliyim çünkü. Hoş geldin demeli bana.
Aslında ilk bakışta kulağa hoş gelebilir bazılarının. Bekar evi, karışan yok, dır dır yok.......
Ama öyle olmuyor işte eve geldiğimdeki o sesle başladı herşey. Eve giriyorum hoş geldin diyen yok. Onu geçtim nefes alan benden başka bir canlı yok kaplumbağalarım Hürrem le Süleyman'ın dışında.
Neyse ilk darbeyi yiyorsun zaten ardından acı gerçekle yüzleşiyorum ''Evde yemek yok'' . O yorgunluğun üzerine bir de mutfağa geçip yemekle cebelleşiyorsun. Bunu da hallettin diyelim yedin içtin şimdi de bulaşık zamanı:) Yok ilk anda yıkamazsan o bulaşıklar bölünerek çoğalıyorlar saat başı. 1 günün sonunda ufak bir dağ halini alıyor. Aslında övünülecek bir durum olabilir bu ''Küçük dağları ben yarattım'' diye..
Hadi bunu da bir şekilde hallettik diyelim. Senin bıraktığın ev 1 hafta sonra tanınmaz hale geldi.. Meğer sen ne çok işe yarıyormuşsun sevgili sevgili:)
Hepsini bir şekilde hallettim ama eve gelince yalnız oturup yalnız televizyon izlemeyi halledemedim işte. Yalnız uyumayı halledemedim sevgili. Cenin şeklinde uyuyuşunu ve poponla hafif hafif beni yataktan atışını özledim çünkü. Tek kişilik yatak bile bana kocaman geldi. Dolduramadım senin eksiğini orda. Başkalarıyla doldurmayı da hiç denemedim. (Zaten deneyemezdim kocaman adın yazıyor.)
Tekrar o anlara geri dönmek isteğim var aslında. Bunun için sanırım biraz fedakarlık yapmak gerek değil mi?
Askere zaten gidecektim. E şantiye de bitiyor. Okul zaten yazın tatil. Daha niye bekleyeyim ki ben. Gideyim geleyim engel kalksın. Sonra nikahın imamını da kıyarız hükümetini de.
Ha bir de şöyle birşey var. Seninle zaman geçirmeyi o kadar özledim ki yazın 1 ay erken de işten ayrılıp senin yanına geleceğim:) 2 yaz önceki gibi yine pikniğe gidip denize de gireriz:)
Seninle çeşitli sebeplerden yapamadığımız, ertelediğimiz, iptal ettiğimiz o kadar çok şey var ki.. Hepsi tam olsun istiyorum. Hayatım tam olsun istiyorum.
Sen ol istiyorum..
9 Mayıs 2012 Çarşamba
MAKSAT SORUN YARATMAK OLSUN. BENCİL SEVGİLİ İŞBAŞINDA
Bencil bir sevgiliniz varsa işiniz zor. Hele birde bencil olduğunu kabul etmeyip sizi bencillikle suçluyorsa.
Az önce son kavgamızı ettik sevgilimle yine. Her zaman erkek dediğin varlık kadınların uşağı, şöförü değildir sevgili sevgilim. Eğer görüşmek istiyorsan sen de fedakarlık edeceksin gerek ailenden gerek uykundan gerekse vaktinden.
Geçen pazar görüşemedik onunla çünkü sabahtan öğlene kadar çalıştım öğlenden sonra da patronun ayarladığı yemeğe gittik işyerindeki herkesle. Neymiş benim cumartesi akşamdan onun yanına gidip pazar sabahı erkenden dönmem gerekliymiş. Bu VARAN 1.
Bu pazar taşınma durumum söz konusu. Gelememe ihtimalim düşünce aklına trip atmalara başlıyor. Sen gel yardıma dediğim zamansa ''Benim bir gün tatilim var onu da eşya taşıyarak geçiremem'' diyor. Bu VARAN 2.
Haftaya pazarda il dışındaki bir arkadaşımın düğünü var ve yaklaşık 10 erkek toplanıp cumartesiden çıkıp pazar dönmeyi planladık. '' O kadar öküz değilmiş çağırılmayı beklermiş''. Resmen kürr. Gerçekten yalan. Görüşememenin acısını nereden çıkarsam diye düşünmekten içi içini yiyor. Söylediğine göre cumartesi düğüne gidip gece dönüp ertesi gün onun yanına gidip 2 3 saat görüştükten sonra da İzmire dönmeliymişim.
O kadar öfkeliyim ki şu an anlatamam. Ertesi gün sabah 8 de işe ardından yemeğe gideceğimi bilen sevgili: sen akşam gelip ertesi gün dönmeye yorgunsun ama benden isteediğine bir bakar mısın. Ben de hafta içi çalışıyorum ben de hafta sonu yorgun oluyorum bilmem farkında mısın.
Ben sen olsam :
1. Çalıştığım hafta bir gün önceden akşama gelir beraber yemek yer vakit geçirir ertesi gün uyanır evime dönerim.
2. Evi taşıyorsam eğer yardım amaçlı gelir görür özlem gideririm.
3. Düğün için gideceğim dediğimde böyle aptalca bir teklifi etmezdim bile..
İşte bu kadar bencil olduğun için sana öfkeliyim, sinirliyim.
Ha bu arada düğün konusunda niye kızı da çağırmadın yazık denirse eğer. Kendisi cumartesi akşama kadar çalışıyor ve izin alma olasılığı bile yok. Zaten imkanı olsa bile yorgundur kendisi gelemez.
Sesleniyorum sana sevgili sevgili sen bu ilişkinin beyni olduğunu düşündüğün sürece sana karşı tutumum farklı olacak. 5 yıldır hala daha ikimiz için birşeyler düşündüğümü, imkan olsa düşüneceğimi kabul edemediğin için bundan sonra ben her fedakarlıktan kaçıyorum.
İlk defa bu kadar sinirliyim belki ama hakkım yendiğini düşündüğüm an öfkelenirim herkes gibi. Kadın erkek farketmez ama siz kadınlar hep böylesiniz işte. Biz hiç birşey düşünemez sadece kendi hayatımızı yaşarız. Siz ise ilişkinin süper kahramanı kurtarıcısısınız. Kendinizi kandırmaya devam edin.
YAYLALAR YAYLALAR..
Askere gitmek için can atan erkek kaldı mı artık ülkede. Varsa da ben daha görmedim. Vatan borcu falan anlamam ben hayatımdan ülkemin çaldığı 5 6 aylık bir haraç. Sıkıysa verme ödetirler..
Yaş oldu 25 ve çeşitli sebeplerle hala daha vatan borcunu ödemeyenlerdenim. Üniversite, master v.s. Bana bıraksalar gitmem de hayatımı 5 ay feda edip.. Aslında belki de senden uzaklaşmamak için ertelemişimdir sevgili sevgili. Master da bunun bahanesiydi.
5 yıl boyunca 5 ay görüşmemezlik yaşanmadı hiç aramızda. Yaşansın istemeyişimden belki de ertelemem bu kadar hayatı.
Öne almaya karar verdim şimdi askerliği.. Az önce 1 saat kadar belki de. Neden biliyor musun. Çünkü ait olmadığımı düşündüğüm bir yerde sadece özgürlük duygusu için biraz daha oyalanıp zaman kaybetmek istemiyorum. Çünkü senden uzaklaşacaksam bir an önce olsun bitsin istiyorum sevgili sevgilim.
Kısa ve öz olsun bu sefer. Bizden hikayeler değil benden itiraf olsun bu seferki. Ona o kadar bağlıyım ki aslında. Onu nasıl bırkacağımı, nasıl 5 6 ay ayrı kalacağımı düşünüyorum. Bunun yanında tek başıma yeni bir 5 aylık yaşama nasıl alışacağımı düşünüyorum.
Ha bir de ilave olarak.. Beni uğurlarken kesin ağlayıp odun imajımı yıkarım diye düünüyorum. Yoksa sadece bu yüzden mi istemiyorum gitmeyi :)
Askere gitmek için can atan erkek kaldı mı artık ülkede. Varsa da ben daha görmedim. Vatan borcu falan anlamam ben hayatımdan ülkemin çaldığı 5 6 aylık bir haraç. Sıkıysa verme ödetirler..
Yaş oldu 25 ve çeşitli sebeplerle hala daha vatan borcunu ödemeyenlerdenim. Üniversite, master v.s. Bana bıraksalar gitmem de hayatımı 5 ay feda edip.. Aslında belki de senden uzaklaşmamak için ertelemişimdir sevgili sevgili. Master da bunun bahanesiydi.
5 yıl boyunca 5 ay görüşmemezlik yaşanmadı hiç aramızda. Yaşansın istemeyişimden belki de ertelemem bu kadar hayatı.
Öne almaya karar verdim şimdi askerliği.. Az önce 1 saat kadar belki de. Neden biliyor musun. Çünkü ait olmadığımı düşündüğüm bir yerde sadece özgürlük duygusu için biraz daha oyalanıp zaman kaybetmek istemiyorum. Çünkü senden uzaklaşacaksam bir an önce olsun bitsin istiyorum sevgili sevgilim.
Kısa ve öz olsun bu sefer. Bizden hikayeler değil benden itiraf olsun bu seferki. Ona o kadar bağlıyım ki aslında. Onu nasıl bırkacağımı, nasıl 5 6 ay ayrı kalacağımı düşünüyorum. Bunun yanında tek başıma yeni bir 5 aylık yaşama nasıl alışacağımı düşünüyorum.
Ha bir de ilave olarak.. Beni uğurlarken kesin ağlayıp odun imajımı yıkarım diye düünüyorum. Yoksa sadece bu yüzden mi istemiyorum gitmeyi :)
HEM ÇALIŞIP HEM ROMANTİK OLUNMUYOR ANLADIK:)
İlk mezun olduğumda sevgili sevgilim henüz öğrenciydi. O zaman herşey mükemmeldi. Görüşmek istediğimiz her an görüşebilir tek bir an bile bu konu sorun olmazdı aramızda.. Bu durum benim işe girmemle son buldu diyebiliriz.:)
Akşam 10 da gelen uyku, yorgun argın eve gelip ağzını açmaya bulunamayan derman sanırım tüm gün evde oturup sevgilisini bekleyen bayanlar için hiç de hoş olmasa gerek.
İşte bizde de aynen böyle oldu. Ben okulu bitirip işe girdiğimde sevgilim henüz öğrenciydi. Onun okulu bittiğindeyse sancılı bir iş arama dönemi geçirdi (onu da bir dahakine anlatayım bari). Ben işteyim o evde, ben çalışıyorum o yemek yapıyor, ben yoruluyorum o ise sıkılıyor.. Şunu çok iyi anladım ki canı sıkılan bayandan daha tehlikeli hiç bir canlı yok kainatta. Bi insanın canı sıkıldığında kavga etme arzusu azar mı hiç:)
Yine beraber olduğumuz bir gün sabah 5.30 da kalkıp işe gitmişim akşam da 9.00 gibi eve gelmişim. Yemek yedikten 2 saat sonra uyuya kaldığım koltukta O'nun sesiyle irkildim. Kendi kendine kavga ediyordu. Neden uyuyakalıyormuşum, hiç onunla ilgilenmiyormuşum, eve gelip yemek yiyip uyuyormuşum.
Hak veriyorum tüm gün evde oturmak can sıkabilir, yorabilir bile insanı. Ama hiç çalışmamış kadın çalışan erkeğin halinden anlamaz anlayamaz. Birçok kez bencil diye yaftalanmış erkekler toplanalım da kadınlara bunu söyleyelim acaba ne tepki verecekler. Çünkü asıl bencil onlar. İlgi bekler, alaka bekler, sevgi bekler. Sen bunları verirsin daha çok bekler. Adet dönemindeyse sabır da bekler.:) Biz erkekler sadece işten gelince sessiz,sakin,huzurlu bir ortam bekleriz. Sevgili yanımızda olsun film izleyelim hatta yorgun düşüp yarısında uyuyalım isteriz huzurlu huzurlu. Ama yook. Uyumak yok çünkü sen bir robotsun uyuyamazsın. Sabah 8 de işe gideceksin, akşam geleceksin yemek yapmaya yardım edeceksin, hatta arada dışarı çıkaracaksın sevgili sevgilini, sonra romantik filmler izleyeceksin, sonra yatacaksın ama uyumayacaksın çünkü başbaşasın romantizm zamanıdır, sonra istersen uyuyabilirsin.
Ben bir türlü bunların hepsine yetişemedim. Robotluk vazifemi yerine getiremedim. Hep birşeyler eksik kaldı bu anlarda. Ya yemeğe yardım edemedim, ya filmin yarısında uyudum, ya da romantik anlar aşamasında:)
Şimdiki durumu merak edenlere özetleyeyim. O da çalışıyor artık. Üstelik farklı şehirde. Uzak değil aslında ama işten kaçılamayacağını öğrendi. İşten başını kaldıramayacağını da. Zırt pırt telefon görüşmeleri yapmak için vakit olmadığını da. Sabah erken uyanabilmek için erken uyumanın gerektiğini de.
Ama sayın bayanlar için kavga biter mi?? Tabii ki bitmez. Yeni konular, yeni gündemler, yeni incir çekirdekleri beni bekler biliyorum.
İlk mezun olduğumda sevgili sevgilim henüz öğrenciydi. O zaman herşey mükemmeldi. Görüşmek istediğimiz her an görüşebilir tek bir an bile bu konu sorun olmazdı aramızda.. Bu durum benim işe girmemle son buldu diyebiliriz.:)
Akşam 10 da gelen uyku, yorgun argın eve gelip ağzını açmaya bulunamayan derman sanırım tüm gün evde oturup sevgilisini bekleyen bayanlar için hiç de hoş olmasa gerek.
İşte bizde de aynen böyle oldu. Ben okulu bitirip işe girdiğimde sevgilim henüz öğrenciydi. Onun okulu bittiğindeyse sancılı bir iş arama dönemi geçirdi (onu da bir dahakine anlatayım bari). Ben işteyim o evde, ben çalışıyorum o yemek yapıyor, ben yoruluyorum o ise sıkılıyor.. Şunu çok iyi anladım ki canı sıkılan bayandan daha tehlikeli hiç bir canlı yok kainatta. Bi insanın canı sıkıldığında kavga etme arzusu azar mı hiç:)
Yine beraber olduğumuz bir gün sabah 5.30 da kalkıp işe gitmişim akşam da 9.00 gibi eve gelmişim. Yemek yedikten 2 saat sonra uyuya kaldığım koltukta O'nun sesiyle irkildim. Kendi kendine kavga ediyordu. Neden uyuyakalıyormuşum, hiç onunla ilgilenmiyormuşum, eve gelip yemek yiyip uyuyormuşum.
Hak veriyorum tüm gün evde oturmak can sıkabilir, yorabilir bile insanı. Ama hiç çalışmamış kadın çalışan erkeğin halinden anlamaz anlayamaz. Birçok kez bencil diye yaftalanmış erkekler toplanalım da kadınlara bunu söyleyelim acaba ne tepki verecekler. Çünkü asıl bencil onlar. İlgi bekler, alaka bekler, sevgi bekler. Sen bunları verirsin daha çok bekler. Adet dönemindeyse sabır da bekler.:) Biz erkekler sadece işten gelince sessiz,sakin,huzurlu bir ortam bekleriz. Sevgili yanımızda olsun film izleyelim hatta yorgun düşüp yarısında uyuyalım isteriz huzurlu huzurlu. Ama yook. Uyumak yok çünkü sen bir robotsun uyuyamazsın. Sabah 8 de işe gideceksin, akşam geleceksin yemek yapmaya yardım edeceksin, hatta arada dışarı çıkaracaksın sevgili sevgilini, sonra romantik filmler izleyeceksin, sonra yatacaksın ama uyumayacaksın çünkü başbaşasın romantizm zamanıdır, sonra istersen uyuyabilirsin.
Ben bir türlü bunların hepsine yetişemedim. Robotluk vazifemi yerine getiremedim. Hep birşeyler eksik kaldı bu anlarda. Ya yemeğe yardım edemedim, ya filmin yarısında uyudum, ya da romantik anlar aşamasında:)
Şimdiki durumu merak edenlere özetleyeyim. O da çalışıyor artık. Üstelik farklı şehirde. Uzak değil aslında ama işten kaçılamayacağını öğrendi. İşten başını kaldıramayacağını da. Zırt pırt telefon görüşmeleri yapmak için vakit olmadığını da. Sabah erken uyanabilmek için erken uyumanın gerektiğini de.
Ama sayın bayanlar için kavga biter mi?? Tabii ki bitmez. Yeni konular, yeni gündemler, yeni incir çekirdekleri beni bekler biliyorum.
8 Mayıs 2012 Salı
KADIN MI ODUN YOKSA ERKEK Mİ? ASIL MESELE BU
''Erkek = Odun'' muş. Yok ya kabul etmiyorum. Kadın ruhundan anlamıyorsun diyorsunuz ya her fırsatta; peki siz erkek ruhundan anlıyor musunuz? Belki de ben romantizm yaşamak istemiyorum o an. Belki de sadece kafamı dinlemek istiyorum.
Onun istedikleri ile benimkiler farklılaştığı anda odunlaşıveriyorum. Peki ya sen ne kadar odunsun sayın bayan?? Hiç bir doğumgünümde benim senin için düşündüğüm kadar düşündün mü ne hediye alacağını, ne sürprizlerle şaşırtacağını.
Erkeklerin bir çoğu şaşırtmayı sever partnerini. Değişik şekillerde tabii ki :) Soruyorum hangi odun böyle bir hediyeyi düşünebilir.
Ya da bunu:
Ya da bunu:
8 Mart Dünya Kadınlar Günü'nde bile hediye alan bir erkek (jest olsun mutlu olsun diye) nasıl oluyor da ''Odun'' oluyor.
Bana kalırsa doğumgünü,yıldönümü, aydönümü vs farketmeden giyim eşyası alan bir insana daha çok yaraşır odun sıfatı :) Alınma sevgilim sen de bunlardan birisin.
Bunlara ilaveten dövme ile kalıcı bir hatıra bıraktım vücuduma. Bayanların görünce bile tereyağı gibi eridiği bu sürprizi ''oha dövme mi yaptırdın'' diye karşılayan biridir bence asıl ''Odun''.
Tamam kabul çok yüklendim ona. Ama birçoğumuz için sizin mutluluğunuz bile yetiyor biz erkeklerin mutlu olmasına. Tabi keşke siz de sayın bayanlar mutlu olduğunuz o anları bize yansıtabilseydiniz biraz..
''Erkek = Odun'' muş. Yok ya kabul etmiyorum. Kadın ruhundan anlamıyorsun diyorsunuz ya her fırsatta; peki siz erkek ruhundan anlıyor musunuz? Belki de ben romantizm yaşamak istemiyorum o an. Belki de sadece kafamı dinlemek istiyorum.
Onun istedikleri ile benimkiler farklılaştığı anda odunlaşıveriyorum. Peki ya sen ne kadar odunsun sayın bayan?? Hiç bir doğumgünümde benim senin için düşündüğüm kadar düşündün mü ne hediye alacağını, ne sürprizlerle şaşırtacağını.
Erkeklerin bir çoğu şaşırtmayı sever partnerini. Değişik şekillerde tabii ki :) Soruyorum hangi odun böyle bir hediyeyi düşünebilir.
Ya da bunu:
Ya da bunu:
Bana kalırsa doğumgünü,yıldönümü, aydönümü vs farketmeden giyim eşyası alan bir insana daha çok yaraşır odun sıfatı :) Alınma sevgilim sen de bunlardan birisin.
Bunlara ilaveten dövme ile kalıcı bir hatıra bıraktım vücuduma. Bayanların görünce bile tereyağı gibi eridiği bu sürprizi ''oha dövme mi yaptırdın'' diye karşılayan biridir bence asıl ''Odun''.
Tamam kabul çok yüklendim ona. Ama birçoğumuz için sizin mutluluğunuz bile yetiyor biz erkeklerin mutlu olmasına. Tabi keşke siz de sayın bayanlar mutlu olduğunuz o anları bize yansıtabilseydiniz biraz..
Etiketler:
erkek,
hediye,
odun,
odun erkek
A.V.M. ye GİDİLİR..
Alışveriş sever miyim? Evet ama yalnızca kendime. İş başkasına bir şeyler bakmaya gelince çığrımdan çıkıyorum. Eğer kendi ihtiyacım içinse alışveriş şehrin bütün butiklerini gezebilirim. Öyle de güzel bir özelliğim var. Ama kız arkadaşım bir şeyler arıyorsa beni mümkün olan en yakın banka bırakıp işini öyle halletmesi her ikimiz için de hayırlısı oluyor.
Sevimsiz, geçimsiz, aksi bir hal alıyorum bir anda kurt adam gibi. Kendimdeki bu değişimin farkındayım bakın ne güzel. Bir çoğumuz da zoraki ve isteksiz yaptığımız şeylerden keyif almayız ve kaçınılmaz sonuç olur bu hal.
A.v.m. deki normal mağazalarda sorun daha azdır. Kapıdan girildikten sonra izci edasıyla bir taraf erkek reyonunu araştırır keşfe çıkar, diğer tarafsa bayan. Bu kısım güzeldir benim için. Ama iş kabinlerin orada yolun kesişmesine gelince korku filmi başlamış olur. Erkek telefonu icat etmiş gibi bir gururlu ifadeyle elinde beğendiği Yek parça t-shirtle belirir kabinin önünde. Kadınsa arkadan gelir kucağındaki giysiden oluşan ufak dağ ile beraber. Ve arkasındaki yorgun görevliye seslenir:
- Bunların 40 larını da getirir misin olmazsa diye??
Görevli ve erkek aynı çaresiz bakışa sahiptirler. Kabindeki kadın bir girer bir çıkar onu dener bunu dener olmaz tekrar başa döner o mu bu mu diye sorar. Sonunda da ben bunları beğenmedim der ve çıkarken sana neden birşey denemediğini sorar.
Sonraki adım daha da acıdır. Tam karşıdaki sadece bayan giyimi için adanmış o kutsal marka vardır ve avına odaklanan dişimiz oraya doğru yırtar kalabalığı. İçeride aynı türden benzerleri vardır. Tabii ki de çaresiz erkekler. Ellerinde eşlerinin çantaları , eşyaları. Yüzlerinde o aynı ifade. Dudaklardan dökülen aynı kelimeler:
- Bu da güzel hayatım.
Ben bu aşamada ne mi yapıyorum? '' Bu da güzel hayatım'' demiyorum. Orada olmanın intikamını alıyorum zevkle. Nasıl diye sorulan o güzelim kıyafetler için '' Bu ne beeee.'', '' Pehh zevksiz'' , ''Yok artık bunu mu giyeceksin benim yanımda. Bunu giyip sokağa çıkarsan yanımda gezme'' diyorum. Sonuç ne mi oluyor?? Ona verebileceğim en acı hediyeyi veriyorum gün sonunda:) Elleri boş eve dönüyor benim sayemde bir çok kere.
Durum 1-1 oluyor.
Alışveriş sever miyim? Evet ama yalnızca kendime. İş başkasına bir şeyler bakmaya gelince çığrımdan çıkıyorum. Eğer kendi ihtiyacım içinse alışveriş şehrin bütün butiklerini gezebilirim. Öyle de güzel bir özelliğim var. Ama kız arkadaşım bir şeyler arıyorsa beni mümkün olan en yakın banka bırakıp işini öyle halletmesi her ikimiz için de hayırlısı oluyor.
Sevimsiz, geçimsiz, aksi bir hal alıyorum bir anda kurt adam gibi. Kendimdeki bu değişimin farkındayım bakın ne güzel. Bir çoğumuz da zoraki ve isteksiz yaptığımız şeylerden keyif almayız ve kaçınılmaz sonuç olur bu hal.
A.v.m. deki normal mağazalarda sorun daha azdır. Kapıdan girildikten sonra izci edasıyla bir taraf erkek reyonunu araştırır keşfe çıkar, diğer tarafsa bayan. Bu kısım güzeldir benim için. Ama iş kabinlerin orada yolun kesişmesine gelince korku filmi başlamış olur. Erkek telefonu icat etmiş gibi bir gururlu ifadeyle elinde beğendiği Yek parça t-shirtle belirir kabinin önünde. Kadınsa arkadan gelir kucağındaki giysiden oluşan ufak dağ ile beraber. Ve arkasındaki yorgun görevliye seslenir:
- Bunların 40 larını da getirir misin olmazsa diye??
Görevli ve erkek aynı çaresiz bakışa sahiptirler. Kabindeki kadın bir girer bir çıkar onu dener bunu dener olmaz tekrar başa döner o mu bu mu diye sorar. Sonunda da ben bunları beğenmedim der ve çıkarken sana neden birşey denemediğini sorar.
Sonraki adım daha da acıdır. Tam karşıdaki sadece bayan giyimi için adanmış o kutsal marka vardır ve avına odaklanan dişimiz oraya doğru yırtar kalabalığı. İçeride aynı türden benzerleri vardır. Tabii ki de çaresiz erkekler. Ellerinde eşlerinin çantaları , eşyaları. Yüzlerinde o aynı ifade. Dudaklardan dökülen aynı kelimeler:
- Bu da güzel hayatım.
Ben bu aşamada ne mi yapıyorum? '' Bu da güzel hayatım'' demiyorum. Orada olmanın intikamını alıyorum zevkle. Nasıl diye sorulan o güzelim kıyafetler için '' Bu ne beeee.'', '' Pehh zevksiz'' , ''Yok artık bunu mu giyeceksin benim yanımda. Bunu giyip sokağa çıkarsan yanımda gezme'' diyorum. Sonuç ne mi oluyor?? Ona verebileceğim en acı hediyeyi veriyorum gün sonunda:) Elleri boş eve dönüyor benim sayemde bir çok kere.
Durum 1-1 oluyor.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)